Arınçlı günler...

BİRÇOĞUMUZ için hiç önemi olmasa da Ankara’daki siyaset dünyasını ilgilendiren bir haber dün geldi: TBMM eski Başkanı Sayın Bülent Arınç’a, üzerindeki plaka kırmızı olmasa da, bir makam aracı vermenin formülü bulunmuş. Bulunan formül gereğince Arınç’a "Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi (KEİPA) Türk Grubu Başkanı" olması önerilecekmiş.

Bizim anlayışımıza göre TBMM Başkanı sıfatı taşımış kişiye, o görev bittikten sonra da şoförlü araç tahsis etmek, "devlet" sıfatını taşımaya layık bir devletin ödemesi gereken bir borçtur. Bunu yapmak hem "kendi değerlerine saygı" ifadesidir, hem kadirbilirlik gereğidir.

Ama asıl Sayın Arınç’a verilmesi söz konusu araçtan da görevden de söz etmek değil niyetimiz. Biz Sayın Arınç’ın kendisiyle ilgili düşüncelerimizi sizinle paylaşmak istiyoruz:

Sayın Arınç kuşkusuz, bugünkü iktidar partisi milletvekilleri ortalamasının üstünde bir birikim ve kişilik sahibi kişi... Yüksek bir ikna gücü ve kendine özgü bir üslubu var.

Ama iç huzuru olmayan bir siyasetçi. Ne kendi rahat ediyor, ne başkasına rahat veriyor. Çünkü ihtiraslarıyla hesapları çoğu kez paralel gitmiyor. O yüzden hem "ihtiraslarını" saklamak zorunluluğunu duyuyor hem de bunları bir şekilde dile getirince kendi hesaplarını bozuyor.

Sonuç aldığı zaman kendisi elbet seviniyor ama, o arada çok şeyi de kırıp dökmüş oluyor.

Geçen yasama döneminde iki kere TBMM Başkanı oldu. İki seçimin sonunda da eminiz ki partisinin özellikle üst kademesindekilerin hemen tamamına "illallah" dedirtti.

Yeni dönemde "TBMM Başkanlığına aday olmayacağını" kendisi açıkladı. "TBMM’deki asıl görev milletvekilliğidir" dedi.

Gerçi bir ara yeni kabinede kendisini memnun edecek (Adalet Bakanlığı gibi) bir görev önerilirse almaya niyetliymiş gibi işaretler verdi. Ama perdenin gerisindeki rüzgarların kendi lehine esmediğini görmüş olmalı ki sonra geri çekildi.

En ilginci de birkaç gün önce Manisa’da -tam da "Eniştem beni niye öptü?" dedirtecek şekilde- bir basın toplantısı yaparak:

"Meclis başkanlığı seçimlerinden önce aday olmayacağımı söylemiştim. (...) İstemeyen kızını vermesin. Bazı küçük ve önünü görmeyen siyasetçiler önümüzü kesmeye çalışıyor. Ben kimsenin çantasını taşımadım. Ben buyum. Ancak küçük siyasetçiler avunmaya devam etsinler.(...)

Hükümet kurulma aşamasında bana roller biçildi. Ben hayalci bir insan değilim. Kendi hedefimde elbette bir planım var. Ben kabinede görev almayacağımı, sade milletvekili olacağımı ve 1-2 yıl hükümette görev yapmayacağımı
(Erdoğan’a ve Gül’e) söyledim. 001 plakadan sonra 25 veya başka bir plakaya binmek abes olurdu.(...) Benim bakanlık hedefim yoktu.(...)" dedi.

Arınç bu sözleriyle AKP’de birilerinin "çanta taşıyıcılığı" (dalkavukluk) yaptığını, "parti içi oyunlarla kendisinin önünün kesildiğini" ilan etmiş olmuyor mu?

Arınç’ı biliyorsanız ve önümüzdeki bir iki yılı boş geçirmeyeceğini düşünüyorsanız, AKP’nin önünde Arınç’ın ifadesiyle söyleyelim, "güneşli günler" (!?) olduğunu reddedebilir misiniz?
Yazarın Tüm Yazıları