Türban çelişkim

MISIRLI bir gazeteci arkadaşım, Amerikan gazetelerinde yayınlanan yazısını bana da göndermiş.

"Türbanı rahat bırakın" diyor. Batı basınının Müslümanlarla ilgili her haberi, türbanlı bir kadın başı ile birlikte yayınlamasından yakınıyor.

"On yıl türban taktıktan sonra başını açan bir kadın olarak, Müslümanlıkla ilgili bütün tartışmaların kadından ve onun başı üzerinden sürdürülmesi büyük haksızlık" diyor.

Kadınların başları üzerinden yapılan ideolojik bilek güreşinden ben de çok sıkılıyorum.

Kadınlar yalnız kalsa, bu dayatmacı itiş kakış, "kadınlar arası" bir tartışmaya dönüşebilse eminim işin özü konuşulacak, kadının dinlerdeki yeri ve hakları gözden geçirilebilecek.

Bir yandan, türbanlı kadınlara yönelik ayrımcılıktan rahatsız oluyorum ama öte yandan bu "muhafazakarlığın" yaygınlaşmasından tedirginim.

Başbakan Tayyip Erdoğan, seçim sonuçlarını öğrenir öğrenmez yaptığı konuşmada, elini göğsünün üzerine götürerek, "Bize oy vermeyenler de bize emanet" demişti.

Bekir Coşkun’a verdiği, beğenmeyen gider yanıtıyla sözünü unuttu.

Bu ikinci dönemde muhalefete ve eleştirilmeye karşı daha dayanıklı olacağını düşünüyordum.

Yanılmışım.

Ama artık yeni bir dönem başlıyor. Başbakan, beğenmeyen gider psikolojisinden derhal sıyrılmalı ve beğenmeyenlerin, tedirgin olanların içini rahatlatmayı öncelikli sorumlulukları arasına almalı.

Yoksa, ne kadar iddia ederse etsin Türkiye’nin sadece bir yarısının başbakanı olarak kalır, diğer yarısına ulaşamaz.

* * *

ABDULLAH Gül
’ün cumhurbaşkanlığı ile ilgili tartışmaların odak noktası eşinin türbanı üzerinde yoğunlaştı.

Gül’ün eşi başını örtmüyor olsaydı, Çankaya’ya çıkmak için bu kadar ısrarcı olunur muydu acaba?

Bu tartışmaların, kadınları hedefteki eşlerinden daha fazla etkilediğini tahmin ediyorum.

Abdullah Gül’ün eşinin türbanıyla ilgili yeni model arayışlarını, bunun gazetelerde tartışılmasını da doğru bulmuyorum. Ben olsaydım ne kadar üzülürdüm, o da üzülüyordur diye sıkıntı duyuyorum.

Ama birinci hanımefendi olmanın bedellerinden biri de bu sürekli gözaltı durumu.

En son ABD gezisinde Fransız değil dünya medyasının da Sarkozy’nin eşini adım adım izleyişleri geliyor aklıma.

Yok Bush’ların davetini reddetmiş ama arkadaşlarıyla hamburger yemeğe gitmiş, alış veriş yapmış falan filan. Kadını bir an yalnız bırakmamışlar.

Madam Sarkozy, ne kadar "başına buyruk, bağımsız bir kadın" mesajı verirse versin eninde sonunda bir "first lady".

Sarkozy’i seven dikenine katlanır.

* * *

BU
türban konusunda çelişki içindeyim. Ve tedirginliğimde yalnız değilim.

Bu tartışmaları aşıp, yaratıcı çözümlerle Türkiye’yi ileri taşıyacak ivmeyi yakalamak için Abdullah Gül’e de büyük sorumluluk düşüyor.

Söz verdiği gibi bütün Türkiye’nin cumhurbaşkanı olarak, kendisine şüpheyle bakanların kaygılarını ciddiye alacak mı, yoksa "kaleyi ele geçirmenin cuş-u huruşu"na kapılan amigoların korosuyla sarhoş mu olacak?
Yazarın Tüm Yazıları