Seçimler ve Irak

IRAK sorunu seçim kampanyasında çok büyük yer işgal ediyor.

Muhalefet, Kuzey Irak’tan beslenen PKK terörüyle mücadelede AKP hükümetinin zaaf ve çaresizlik içinde olduğu temasını işleyip duruyor. Seçimlere ancak iki hafta kaldığı halde Meclis’in toplanması ve hükümete müdahale yetkisi vermesi bile talep ediliyor.

Uluslararası zemin iyi hazırlanmadan, müdahalenin kapsamı tayin edilmeden, ve bir Meclis kararının seçim malzemesi olarak kullanılacağı kesin iken, TBMM’yi toplantıya çağırmakta hiçbir isabet olamaz. CHP ise bir yandan AKP’yi suçlarken, diğer yandan kendisinin uluslararası alanda Türkiye’ye destek sağlamak için hükümetten çok daha etkili faaliyetler içinde bulunduğunu ileri sürüyor.

Gösterdiği örnek, Sosyalist Enternasyonal’in 28-29 Haziran tarihlerinde Cenevre’de yaptığı toplantıda, Deniz Baykal’ın, Talabani’nin ve Barzani’nin salonu terk etmesine neden olan sert çıkışı. İyi de bu salvonun sonucu acaba toplantı deklarasyonuna nasıl yansıdı?

* * *

Deklarasyonda Irak’a ilişkin paragraflardan biri şu: "Sosyalist Enternasyonal ’Irak, hangi yönde ilerliyor’ teması üzerindeki tartışmalarda ilk sözü alan Başkan Celal Talabani’yi ve onunla birlikte demokratik ve federal bir sistem kurmak için çalışanların çabalarını desteklemektedir. Halkının medeni ve siyasi haklarından mahrum bırakıldığı, etnik ve dini zulmün hüküm sürdüğü, komşularla silahlı çatışmalara girildiği 35 yıllık bir diktatörlükten sonra Irak, bugün, içten desteğimizi hak eden bir ulusal yeniden yapılanma içindedir."

Bir başka paragrafta ise, bölgedeki diğer devletlere Irak’ın içişlerine müdahale edilmemesi ve bağımsızlığına, egemenliğine, ulusal birliğine saygı gösterilmesi çağrısında bulunulmaktadır. Deklarasyondaki ifadeler, Baykal’ın uyarılarının Türkiye’nin görüşleri yönünde çok derin bir etki yarattığı intibaını vermekten galiba bir hayli uzak. Aksine, Baykal’ın çıkışlarının Türkiye’ye bir uyarıyı tetiklediği kolaylıkla söylenebilir.

AKP hükümetinin, Kuzey Irak’a müdahale etmemek taahhüdü karşılığında bir milyar dolarlık yardımı öngören bir anlaşmayı ABD ile imzaladığı da başka bir iddia. Oysa Dışişleri Bakanlığı bu konuda gereken açıklamayı yaptı. Söz konusu anlaşma bağlamında Kuzey Irak’a müdahale etmemek yükümlülüğü üstlenilmiş değildi.

ABD böyle bir müdahale halinde, müdahalenin yapıldığı tarihten itibaren yardımı kesecekti. Kaldı ki hiçbir zaman onaylanmamış olan anlaşmaya 2004 yılında son verilmiş, Türkiye ABD’den anlaşma kapsamında hiç yardım almamıştı. Bu gerçeği CHP’nin bilmemesi mümkün müydü?

* * *

Ortada iddialar çok. Bir tanesi de 1926 tarihli Musul Antlaşması’nın Türkiye’ye Kuzey Irak’a müdahale hakkı verdiğidir. Böyle bir şey yok. Antlaşma yalnızca sınırın iki yanında 75 kilometre genişliğindeki bölgelerde iki tarafın yetkili makamları arasında muayyen konularda işbirliğini öngörüyor.

İşbirliği alanları da yağmacılık ve eşkıyalıkla mücadele, suçluların iadesi, bölgenin iki tarafında öteki devlete karşı propaganda örgütleri kuruluşunu önlemedir. Denebilir ki, propaganda yasaklandığına göre terör evveliyetle yasaklanmış sayılabilir. Doğru da yükümlülüklerin yerine getirilmemesinin yaptırımı antlaşmada yok.

Aslında olası bir müdahalenin hukuki dayanağı veya kılıfı her zaman bulunabilir. BM Yasası’nın meşru savunma hakkına ilişkin maddesi, terörle mücadeleye ilişkin Güvenlik Konseyi kararları dermeyan edilebilir.

Sorun bunların makbul görüleceği bir uluslararası ortamın mevcut olup olmadığıdır. 2003’e kadar Kuzey Irak, bir "no man’s land" idi. İstediğimiz gibi girip çıkıyorduk. Bugünkü denklem çok değişik. İşin zor tarafı da bu değil mi?
Yazarın Tüm Yazıları