Avrupa’nın sihri bozuldu

SABAHIN erken saatlerine kadar süren Avrupa Birliği Zirvesi’nin ardından en samimi açıklamayı bana göre İtalyan Başbakanı Romano Prodi yapmış.

Dünkü İtalyan gazetelerinde yer alan açıklamasında Prodi, "Birçok ülke birlikte çalışma ruhlarını kaybetti. Avrupa ruhunu yitirdiler" diyor.

Avrupa Birliği’nin son zirvesi, genişleyen Avrupa’nın yeni gerçeklerini de ortaya koydu.

Artık iki Avrupa’nın varlığı daha net biçimde görülüyor.

Birincisi birlikte çalışmak isteyen Avrupa. İkincisi ise, yine Prodi’nin sözleri ile aktarıyorum, "Avrupa Birliği’nin rolünü sınırlandırmayı ulusal hedef haline getiren perspektif"in Avrupa’sı.

Bunu görmek, Avrupa’ya sırtını çevirmeyi ve bu defteri kapatmayı gerektirmiyor.

Aksine, Avrupa’daki değişimi yakından izlemek ve bu değişimi etkileyecek araçları kullanabilmek lazım.

Bunları nasıl yapacağımız belli. Elimizdeki araçları tahlil etmek yeterli. Müzakere süreci içinde ve karşılıklı yükümlülükler çerçevesinde yapılacak teknik ve siyasi pazarlıklarla bu araçların güçlendirilmesi, Avrupa’daki değişim içinde daha aktif biçimde yer almamızı sağlayacak.

* * *

BİRKAÇ
kez kopma noktasına gelen zirveden sonra, en fazla sorun çıkartan Polonya, İngiltere ile Hollanda dahil tüm ülkelerin temsilcileri, o çok bildik "istediğimizi elde ettik" sloganıyla Brüksel’den döndüler.

Zirvenin ayrıntıları, önümüzdeki günlerde daha net biçimde ortaya çıkacak ama bugün gördüklerimiz, onları değil Prodi’nin ne kadar haklı olduğunu ortaya koyuyor.

Eğer, başarı zirvenin sonuçlandırılmış olmasıyla ölçülecekse, söyleyecek bir şey yok. Ama "birliğin" derinleştiğini gösteren hiçbir işaret yok. Tam tersi ise ortada.

İngiltere, zirveye "kırmızı çizgileri" ile katıldı ve geri adım atmadı.

İki yıl önce, hayal kırıklığı ile noktalanan AB Anayasası’nın yerine alacak olan "Avrupa Anlaşması"nda, dış politika konusunda ulusal karar ve yasalarının yerini alacak kurumsallaşmaya kesinlikle karşıydı. İngiltere, "Kendi politikamı kendim belirlerim" diyor, başka bir şey demiyordu. Ayrıca adalet ve iç işleri bakanlıklarının sorumluluğuna giren herhangi bir konuda da "hükümranlık paylaşmaya" yanaşmıyordu.

Anlaşmadaki temel haklar, çalışanların hakları da dahil, İngiltere için bağlayıcı olmayacak, ayrıca İngiltere ceza hukukuyla ilgili Avrupa Birliği’nin alacağı kararları veto hakkını muhafaza edecek.

Blair, zirvede bu konuda söz aldı ama muhalefeti memnun edemedi.

Dünden itibaren İngiltere, hazırlanacak olan anlaşma metninin halk oyuna sunulabileceğini tartışmaya başladı.

* * *

POLONYA
, bana göre kaybedenler safında. Avrupa Birliği oyunun kurallarını, oyun sürerken değiştirdi ve Polonya temsil ağırlığını kaybetti. Her ne kadar çifte oylama sistemine geçiş 2017’ye kaldıysa da, Polonya’nın temsil oranı, kendisiyle eşit nüfusa sahip Fransa, Almanya ve İngiltere’nin gerisinde kalacak.

Fransa ise Avrupa’nın birliğinin temeli olan serbest rekabet konusunda, ulusal çıkarlarını göz önüne alarak, anlaşmaya "rekabet" konusunun girmemesini sağladı. Avrupa’nın serbest rekabete kayıtsız şartsız bağlılığı, anlaşma dışında ama ona ait bir ek protokolle dile getirilecek.

* * *

HOLLANDA
’nın talebi olan ve kabul edilen konu ise bizi yakından ilgilendiriyor. Yeni Avrupa Anlaşması’nda, katılacak olan üyelerle ilgili kriterlere de yer verilecek. Bu, adayların katılımının önünde birçok engele bir tanesinin daha eklendiği anlamına geliyor. Komisyon kabul etse ve üyeliği önerse de buna karşı çıkan herhangi bir ülke, yeni oy sistemine göre, eğer engelleyecek oyu sağlayamıyorsa konuyu Avrupa Mahkemesi’ne taşıyabilecek.

Ulusal çıkarların, ortak hedeflerin önüne geçtiği bir Avrupa var artık. Bu ortamda "birlik" sözcüğünün sihri kalır mı?
Yazarın Tüm Yazıları