Çelişen öncelikler

KÜRESEL sermaye bir ülkeye girdiğinde mucizeler yaratıyor denebilir. Varlık fiyatları artıyor. Yatırım olanakları genişliyor. Enflasyonist baskılar azalıyor. Ekonomik büyüme artıyor. Her şey güzel görünüyor.

Küresel sermaye hisse senedi piyasasına girdiğinde, hisse fiyatları artıyor. Borsa rekorlar kırıyor. Bono piyasasına yabancı sermaye girdiğinde, faizler düşüyor. Piyasa derinleşiyor. Bankaların yurt dışı borçlanmaları arttığında, yurt içindeki kredi piyasası canlanıyor. Bankaların uzun vadeli kredi verme olanakları artıyor. Doğrudan yabancı sermaye yeni iş olanakları açıyor. Yerlilerin elindeki kuruluşları satın alarak yerli yatırımcıların yatırım alanlarını genişletebilmelerine olanak sağlıyor.

YABANCI SERMAYE SORUNU

Bütün bu gelişmeler karşısında, küresel sermaye akımlarına karşı durmanın çok fazla mantığı kalmıyor. Sorun iki alanda ortaya çıkıyor.

Birincisi, yabancı sermaye girişiyle yerli para değer kazanıyor. Aynı paralelde verimlilik artışı sağlanamadığı taktirde, yerli üretim rekabetçi konumunu yitirmeye başlıyor. Verimlilik artışı sağlandığında ise, ekonomik büyümenin istihdam yaratma kabiliyeti azalıyor.

İkinci sorun, gelen yabancı sermayenin çıkmak istediğinde ortaya çıkıyor. Özellikle sermaye piyasasına giren yabancı sermayenin çıkması durumunda, bono ve hisse senedi piyasaları alt-üst oluyor. Ülkenin borçlanma olanakları kısılıyor. Piyasalar daralıyor. Kurlar fırlıyor. Ekonomik büyüme duruyor. Enflasyon azıyor.

Özetlersek, yabancı sermaye girsin, ama, yerli para değerlenmesin istiyoruz. Giren yabancı sermayenin de çıkmamasını arzuluyoruz. Elbette, bu isteklerin hepsine "asprin" gibi bir çözüm bulunamıyor.

Bu sorunlara çözümler genellikle bir başka makro ekonomik hedefle ya da uygulamadaki kur rejimiyle çelişiyor. Örneğin;

Yabancı sermaye girerken yerli paranın değer kazanmasının önlenmesini istemek Merkez Bankası’nın gelen dövizleri alıp para yaratmasını, dolayısıyla, enflasyon hedefi ile çelişkili bir uygulama yapması anlamına gelir. Dalgalı kur sisteminin savunucuları Merkez Bankası’nın işin içine karışmasını istemezler.

Yabancı sermaye ülkeyi terk ederken fırlayan kurları kontrol altına almak için Merkez Bankası’nın döviz piyasasına müdahale etmesini istemek yabancıların geçmişte elde ettikleri tatlı karları hiçbir zarara uğramadan ceplerine atması anlamına gelir. Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin azalması demektir. Dalgalı kur savunucuları bunu da istemez. IMF’nin böyle durumlarda döviz satılmasına sıcak bakmadığını biliyoruz.

O halde, dalgalı kur savunucuları, bir anlamda, yabancı sermaye girerken ülkenin rekabet gücünün kaybolmasına göz yumar bir tavır takındıkları söylenebilir. Aynı şekilde, yabancı sermaye çıkarken de, döviz kurları ve faizlerin fırlayıp sermaye piyasalarının göçerek ülke ekonomisinin daralmasına seyirci kaldıkları iddia edilebilir. Bunların hiçbiri elbette tam doğru değildir. Ama, görünüm böyledir.

ŞIMARMAYI ÖNLEMEK

Dalgalı kur sistemini savunup da, yabancı sermaye girişi ve çıkışı sırasında yaşanan olumsuz sonuçlardan şikayet etmek çok fazla anlam taşımamaktadır. O halde, dalgalı kur rejimi neden savunulmaktadır?

Dalgalı kuru savunmanın arkasındaki en önemli ve en geçerli neden serbest piyasada belirlenen fiyatların arz ve talep dengesini yansıtmasıdır. Dalgalı kur rejimi aynı zamanda makro ekonomik politikaları disiplin altında tutan bir uygulamadır. Politika yapıcılarının şımarmasını önler. Şımardıklarında, fatura kurların fırlamasıyla ödenir. Bu fatura iyi bilinir.

Yoğun bir biçimde yabancı sermaye girişi de politika yapıcılarını şımartmıyor mu? Şımardıklarında, yabancı sermaye girişinin pislikleri örtmesiyle, şımarmalarının maliyeti belli bir süre için dahi olsa, gözden kaçmıyor mu?

Önümüzdeki dönemde bu konular dünya ekonomi gündeminde en çok tartışılan konulardan olacaktır. Yeni yılda daha ayrıntılı bir biçimde bu konulara gireceğiz.
Yazarın Tüm Yazıları