HER sabah hatıra defterine, bir gün önce başından geçenleri yazmayı ádet edinmiş bir hanım, beş günlük bir gemi yolculuğuna çıkmış. Hatıra defterine sırasıyla şu notları düşmüş.
Gemide birinci gün: Dün, güvertede dolaşırken geminin kaptanını gördüm. Çok yakışıklı bir adam. Bir an gözgöze geldik, içim bir hoş oldu. Çok heyecanlandım.
Gemide ikinci gün: Kaptanla tekrar karşılaştık. Yanıma gelip benimle tanıştı. Akşam yemeği için beni masasına davet etti. Sevinerek kabul ettim. Yemekte yanına oturdum. Kaptan çok cazip bir erkek, bana da ilgi duyuyor galiba.
Gemide üçüncü gün: Kaptanla akşam yine beraberdik. Yemekten sonra geminin gece kulübüne gittik. Uzun uzun sohbet edip, dans ettik. Onunla birlikte olmak bana haz veriyor.
Gemide dördüncü gün: Kaptan peşimden ayrılmıyor. Kamarama çiçek ve çikolata yolladı. Biraz sonra kendi de geldi. Benimle yatmak istediğini söyledi. Tabii reddettim. Bunun üzerine, eğer onunla yatmazsam gemiyi batıracağını söyledi. Şaşırdım, ne yapacağımı bilmiyorum. Yolcuları çok seviyorum.
Gemide beşinci gün: Dün vicdanımın sesini dinledim ve yolcuların hayatını kurtardım.
* * *
Avrupa Birliği komiserleri, son zamanlarda sık sık bizim içinde olduğumuz AB treninin kazaya uğraması tehlikesinden bahsediyor. Önce şunu söyleyeyim. Bu "tren kazası" lafını biz değil, onlar çıkardı. Onların kullandıkları İngilizce deyim "train wreck". Anlamı, trenin hurdaya dönmesi. Burada çok önemli iki hususa işaret etmek istiyorum. Birincisi, bu trenin makinisti onlar. Yani isterlerse tren kazaya uğrar, daha doğrusu hurdaya döner; isterlerse uğramaz. Daha da önemlisi, bu tabirin müellifleri, yani trenin makinisti komiser ülkeler, trende bulunmuyor. Onlar, treni uzaktan kumandayla yönetiyor. Dediklerinin özeti şu: "Türkiye’nin bindiği tren hurdaya dönecek. Ama bu trenin içinde AB olmayacak" bunu bilin. Biz de bu trenin umarsız yolcusu olduğumuz için çok korkuyoruz. Biz, korktuğumuzu belli edersek, ki tamamen belli etmiş durumdayız, onların talepleri ve azarlamaları o kadar artıyor.
* * *
AB yetkililerinden biri "Türkiye ile AB’nin ilişkileri şizofrenik" buyurmuş. Ben "şizofrenik" demekle ne demek istediğini anlamadım. Ama herhalde hastalıklı, birbirine güvenmez demek istiyor. Bana göre AB ile Türkiye ilişkileri şizofrenik falan değil. Bunlar, yakışıklı kaptanla, hanım yolcu arasındaki ilişkilere benziyor. Türk kamuoyunu yönlendiren "mandacı" (yani Türkiye’yi, Türkler yönetemez, Türkiye’yi ileri uluslar yönetmeli diyen) aydın yazarlar da, AB komiserlerinin arkasına geçip, koro yapıyor. Doğrudur; dediklerini yapmazsak bindiğimiz AB treni hurdaya dönecek; lütfen yolcuları kurtarın diyor. İzlenen iktisadi politika da bu tabloyu tam destekliyor.