Ben VJ’e VJ demem Afili Yalnızlık’ı çalmadıkça

Bu aralar tahminim o ki, müzik kanallarımızın güzide VJ’leri, Emre Aydın’ı karanlık bir köşede sıkıştırırlarsa fena benzetecekler.

Hani bir yandan önlerinde açık bilgisayardan, izleyicilerden gelen soru ve istekleri filan okuyorlar, bir yandan da şarkı sunuyorlar ya... Geçen gün Dream TV’deki bir VJ hanımefendinin yüzü programın sonuna doğru iyiden iyiye düştü. Çünkü kendileri, sadece ama hakikaten sadece Emre Aydın’la ilgili soru ve onun Afili Yalnızlık şarkısına istek geliyor olmasından resmen yorgun düştü. Siz de olsaydınız düşerdiniz inanın; ben izlerken fena oldum.

Bu kanallara takılıyorsanız, fark etmemiş olmanız imkánsız: Digiturk’te, sırayı şaşırıyor olabilirim ama peş peşe, Mezzo, VH1, MTV, Kral TV, Number 1, Dream TV ve Power Fm’de müzik yayını yapılıyor. Ve son bir haftadır, süratli bir zap turunda, bu kanallar arasında Türkçe müzik yayınlayanların en az birinde, Emre Aydın’ın Afili Yalnızlık’ına denk düşmemek için zoru başarmanız gerekiyor.

Ki benim buna en ufak bir itirazım olabilir mi? Olamaz... Neticede her program akışında sadece bir kez Afili Yalnızlık’ı çalabildiği için talepleri karşılayamıyorum tribine giren VJ’le empati kurmam gerekmiyor. Bilákis, muharrireniz, (Hani hayatımda, ergenken filan bile herhangi bir radyo ya da müzik kanalından istekte bulunmuşluğum yoktur ama...) o bıktırıcı "Ben VJ’e VJ demem Afili Yalnızlık’ı çalmayınca" tayfasına daha yakın hissediyor.

GÜNLERİ ŞAŞIRDIM

Şimdiii, şöyle bir durum var. Allah biliyor ya, Kliptoman köşesinin ruhumu daralttığı çok oluyor. Yani, insan doğal olarak zaman zaman "Kazık kadar kadın olmuşum, memleketin de bunca meselesi var (Hastası olduğumuz bir klişedir!) hálá İsmail YK’ya akıl yürütmeye gayret etmekle niye uğraşayım canım?" hissiyatına kapılabiliyor.

Fakat şöyle söyleyeyim, Cumartesi eki, perşembe günü bağlanır. Ekin planı da çarşamba gününden belli olur. Bunun üzerine Cumartesi’nin editörü Evrim arar ve tebliğ eder: "Yerin şu kadar, şu kadar... Allllllaaaaah aşkına yazıyı geç yollama. Bak geçen hafta şu şu saatte bitirdik..."

Bu hafta editör-yazar çatışma tarihimizde ilk kez Evrim’i salı günü ben aradım ve "Birader benim yerim ne kadar, ayrıca Tolga ne yazıyor?" dedim.

"Salı bugün; ne planı?" diye sordu Evrim háliyle...

Salıymış, farkında değilim. Derdim, Popvirüs’ün yazarı Tolga’yla pişti olmamak, ayrıca Emre Aydın’ı ondan önce kapmak. Gerçi Emre Aydın’ın albümü önümüzdeki salı (10 Ekim) piyasaya sürülecek ama ne olur ne olmaz yani... Tolga’yı arayıp, ne yazdığını sorup, evvelden rezervasyon bile yaptırdım; anlayın yani.

Zira kendilerine müteşekkirim. Emre Aydın’a yani... Vazife icabı müzik kanallarını turlayıp, sevdiğim şarkılarla birlikte birbirinden beter çöpleri izlemek zorunda kaldığım o süreci, çekilirden öte, hevesli bir şey kıldığı için... Çok uzun zamandır, karşısında mazoşistik bir zevkle oturduğum böylesi bir klip izlemedim, yemin ederim.

Mazoşizmden bahsederken de kliple ilgili en ufak bir kinayem varsa, iki gözüm önüme aksın. İnsanı acıtan bir şarkı, o sebepten...

Çok, çok ama ve çok güzel şarkı ya; insanın depresyonunu itinayla şahikaya ulaştırmaya da muktedir.

İKİNCİ KLİP ÇEKİLMİŞ BİLE

Cehaletimi mazur görünüz, 6. Cadde grubu hakkında eksper filan değilim. Bilmem yani. Klibi ilk izlediğim an itibarıyla "Kim bu Emre Aydın, ayrıca hassas bünyemizle böyle istop gibi oynamaya ne hakkı var?" halet-i ruhiyesine kapıldım.

6. Cadde’nin eski solisti ve gitaristiymiş. Grup ilk kez 2002’de Sing Your Song yarışmasını kazanarak ismini duyurmuş ve Emre Aydın’ın yanı sıra Onur Ela’dan oluşuyormuş. 2003 yılında bir albüm yayınlamışlar. O albümdeki 11 şarkının dokuzunun söz ve müziklerini Emre Aydın yazmış. Ayrıca grup Sabuha’yı cover’lamış. Ki bakın onu duymuştum işte... Kim yapmış diye merak etmemiş ya da etmiş, öğrenmiş, kayda düşmemişim. Bu da benim ayıbım olsun.

Sonra Onur Ela, müziği bırakma kararı almış. Emre Aydın yola tek başına devam etmiş ve Belki Bir Gün Özlersin isimli şarkısını resmi internet sitesinde yayınlamış.

Ben tüm bunları birkaç gün içinde öğrenmiş bulunuyorum. Yoksa, geçen hafta, o bezgin VJ’leri izlerken, kendilerinin niçin "Daha durun canım, Afili Yalnızlık’ın klibi bile yeni yayınlanmaya başladı. Belki Bir Gün Özlersin’e de yakında klip çekilecektir elbet" diye dil dökmeye çalışmalarına; "Belki Bir Gün Özlersin ne be? Biz daha ’Emre Aydın kim?’ safhasındayız. Bu insanlar bu ismi ve şarkılarını nerden biliyor? Ben arada ne kaçırdım? Yoksa, yoksa? Oh mon dieu; yaşlandım!?" şeklinde hayıflanmalarda, pek anlam veremiyordum. (Bu arada, Belki Bir Gün Özlersin’e de klip çekilmiş bile; yakınlarda o da yayınlanmaya başlayacak; ayrı... Şarkıyı dinledim; şahsen Afili Yalnızlık’ın üzerine gül koklamam; o da ayrı...)

Afili Yalnızlık’ın klibini yabancı bir yönetmen, Yon Thomas çekmiş. Emre Aydın’ın suretini göstermediği klibin başrolünde, bültene göre "kendisine aşık bir kadını canlandıran" Şebnem Dönmez var.

Kliple nasıl şizofrenik bir ilişki kurduğumu şöyle anlatmaya çalışayım: Bence Yon Thomas, kesinlikle Türkçe biliyor olmalı. Duygusal muygusal olarak da... Sırf literal değil, dilde değil yani; dilin duygusunda da...

Ve bence o bülteni yazan arkadaş, -ki o Emre Aydın bile olabilir, şarkıyı da klibi de şiir sahiplenircesine sahiplenmiş durumdayım, umurumda değil- şarkıyı da klibi de satıhta algılıyor maalesef.

O kendisine aşık bir kadından ziyade, geçmişine aşık bir kadın bana sorarsanız.

Zira, yine son derece sübjektif bir kanaatle, memlekette benim diyen hokkabaza, hatta, gerçekten, eğitimini filan almış alayına rahmet okutacak derecede kabiliyetli bir aktris olan Şebnem Dönmez, klibin başında kendisine gönderilmiş bir zarfı açıyor. İçinden özenle hazırlanmış muhteviyat dökülüyor. Kendisinin fotoğraf karelerinden oluşan ve saniyede 24 kare, film gibi akan hálleri... Mektuplar; özlem dolu aşk nameleri...

BİR ŞARKI NELERE KADİR

Klip ilerledikçe, o zarfın, itinayla Şebnem Dönmez (ki klipte kendileri Arzu Aydınoğlu ismini taşıyor) tarafından hazırlandığını anlıyoruz.

Bütün bu süreçte, yani Şebnem Dönmez, hafif kafayı sıyırmış şekilde aynada kendini izlerken, bir haince sırıtıp bir rimelleri akıtmacasına ağlarken, zarflar açar, zarflar kapatırken, Emre Aydın’ın "Memlekette iyi güfteler de yazılıyor" dedirten şarkısını dinliyoruz:

"Ölsem... Ölsem... Ölsem... Hemen şimdi / Kaçsam... Gitsem... Kaçsam... Tam da şimdi / Sövdüm... Sövdüm... Sövdüm ben dünyaya / Acılara... Sokaklara... Ait olmaya... İnsanlara / Bu kez pek bir afili yalnızlık / Aldatan bir kadın kadar düşman / Ağzı bozuk üstelik; bırakmıyor acıtmadan / Bu kez pek bir afili yalnızlık / Ağlayan bir kadın kadar düşman / Tuzaklar kurmuş üstelik; bırakmıyor acıtmadan / Değmezmiş hiç uğraşmaya / Bu kez mecalim yok hiç dayanmaya... / Bitiyorum her nefeste / Ne hálim varsa gördüm / Çok koştum çok yoruldum / Ve şimdi ben de düştüm..."

Şöyle söyleyeyim: Geçtiğimiz, şahsi fonumda mütemadiyen Afili Yalnızlık’ın çaldığı hafta, iyi bir şeyler hatırlamak istediğim için fotoğraf albümlerimi ve almış olduğum mektupları sil baştan hatmettim.

Kendinden menkul iddiam ise şudur: Bu klip ve şarkı, kendine aşık bir kadını filan anlatmıyor kardeşim. Geçmişine aşık, şimdisiyle de kendisine hiç acımadan hesaplaşan bir insanı anlatıyor.

Üstelik o insan, yarınlarda, bugünlere de aynı meşkle bakacağını, çok iyi biliyor.

Zira şimdi hasretle andığı o günleri yaşarken de aynı bok olduğunu, o günlerin de zift karası bir "şıklık" taşıdığını, kendine yazdığı mektuplardan (Günlük dediğiniz nedir ki?) teyit ederek, çok iyi bilerek, biliyor.
Yazarın Tüm Yazıları