IMF gözüyle Türkiye ekonomisi

GEÇEN kasım ayında IMF tarafından hazırlanan Türkiye ekonomisi raporu geçenlerde kamuoyuna açıklandı. Rapor, teşhisleriyle ve önerileriyle Merkez Bankası’nın para politikası ve enflasyon raporlarıyla çok büyük bir paralellik gösteriyor.

Sosyal güvenlik sistemi gibi kamu finansmanı yapısında kanayan yara olarak bugünlere kadar savsaklanan reformların ivediliğini vurgulamanın dışında, IMF raporu daha çok cari işlemler açığı, enflasyon görünümü, döviz kurlarının reel değerlenmesi ve büyüme gibi konulara yoğunlaşmış görünmektedir.

Rapordaki genel hava içinde, çeşitli konularda teşhisler vurgulanırken, olası riskler öne çıkarılarak bir anlamda teşhislerin doğru olamayabileceği dile getirilmektedir. İleride, "ben söylemiştim" denebilecek açık kapılar bırakılmaktadır.

TESPİTLER

Önce, raporun ana hatlarını satır başlarıyla özetleyelim. Ardından raporun geneli hakkında yorumlar getirelim.

1. Ekonomik büyüme program tahminleri doğrultusunda yavaşlamaktadır.

2. İthal malları fiyatlarının ihraç malları fiyatlarına göre daha fazla artması, ticaret hadlerinin aleyhimize dönmesi ve değerli Türk Lirası cari işlemler açığının artmasına katkı yapmıştır.

3. Değerli Türk Lirası’na rağmen, ihraç mallarındaki rekabet konumu oldukça iyi korunmuştur.

4. Cari işlemler açığı rekor düzeye ulaşan, ama oynak sermaye girişleri ile finanse edilmiştir.

5. Türkiye ekonomisine güven para talebinin güçlenmesine neden olmuştur.

6. 2005 yılında kamu maliyesi programlanandan daha zayıf olmuştur, ama faiz dışı fazla hedefe erişilebilir bir noktadadır.

7. Olumlu gelişmelere rağmen, siyasi gelişmeler reformların gerçekleştirilmesini güçleştirmektedir.

IMF raporu daha sonra uygulanabilecek ekonomi politikalarına yoğunlaşmaktadır. Maliye politikalarındaki sıkılaştırma cari işlemler açığının kontrolünde yardımcı olabileceği ve bunun para politikasında biraz gevşemeye ve döviz rezervlerinin artırılmasına olanak tanıyabileceği vurgulanmaktadır. Maliye politikalarındaki sıkılaştırmadan da karlı kamu kuruluşlarının satılmasına rağmen faiz dışı fazlanın milli gelirin yüzde 6.5’inde tutulması olarak gösterilmektedir.

Sosyal güvenlik sisteminin artan açıkları orta dönemde kamu maliyesinde disiplinin sürdürülmesini olanaksız kılacağı vurgulanmakta ve bütçe yapısında düzelmenin gerçekleşmeyeceği söylenmektedir.

Yapısal reformların yeniden başlamasının olumlu ekonomik performansın devamı için şart olduğu bir kez daha vurgulanmaktadır.

ÖNERİLER

Uluslararası sermaye akımlarına dayalı bir ekonomik dengenin riskleri artırdığına işaret edilmektedir. Şu politikalar önerilmektedir:

1. 2006 yılında faiz dışı fazlada milli gelirin yüzde 0.25’i kadar ek artış gerekmektedir. Faiz harcamalarındaki beklenen azalış ile beraber bu kamu finansmanında milli gelirin yüzde 0.75’ine tekabül eden ek bir tasarruf anlamına gelmektedir.

2. Enflasyon hedefinden taviz verilmeden, para politikasında gevşetilmeye (faizlerin düşürülmesine) devam edilmelidir. Faizlerin daha da düşürülmesi, Türkiye’deki yatırım araçlarının cazibesini azaltırken, cari işlemler açığının kontrolüne yardım edecektir. Ama, kurlardan enflasyona olumsuz geçişe de dikkat edilmelidir.

3. Döviz rezervleri ihtiyat amaçlı artırılmaya devam edilmelidir. Bu politika döviz kurlarının yükselmesine de yardım edecektir. Ama, Merkez Bankası’nın döviz alımları yoluyla gerçekleştireceği parasal genişlemenin önlenmesi (sterilizasyon) için Hazine-Merkez Bankası işbirliği şart görünmektedir.

Yarın rapor üzerindeki yorumlarla devam edeceğim.
Yazarın Tüm Yazıları