Okullar, beynin düşmanı mı dostu mu?

Çocuklar bir odada toplanıyor ve bir kağıt veriliyor.

Haberin Devamı

Kağıdın üzerinde birçok cümle var. Cümleler günlük hayatı tarif eden türden. Örneğin, “Adam gazete okuyor.” veya “Adam banyo yapıyor.” gibi.

Bunları ezberleyin deniliyor. Çocuklar ezberlemeye başlıyor. Sonra bir hafıza testi yapılıyor.

Başka bir grup daha var. Bu gruba da aynı cümleler veriliyor ama ezberleyin denmiyor. “Bu eylemleri yapan bir insan nasıl bir insandır? Nasıl bir hayatı vardır? Nasıl ilişkileri vardır?”diye soruluyor.

Hafıza testinden hiç bahsedilmiyor ama sonunda onlara da aynı test veriliyor.

Acaba hangi grup daha çok cümle hatırlamıştır ve neden?

SOSYAL BEYİN

Yıllardır bilim insanları neden en büyük beynin (bedene oranına göre) insanoğlunda olduğunu merak ediyor. 1992 yılına kadar ortaya atılan hiçbir teori yeterli veriyle desteklenemiyor.

Haberin Devamı

Sonunda 1992 yılında Prof. Robin Dunbar bulmacayı çözüyor.

Dunbar, ulaşabildiği tüm türlerin beyin büyüklüklerini ölçüyor ve türlerin içinde yaşadığı grubun eleman sayıları ile karşılaştırıyor. Ortaya neredeyse mükemmel bir ilişki (korelasyon) çıkıyor.

Gruptaki canlı sayısı arttıkça, o grupta yaşayan türün de beyni (aslında neokorteks) o kadar büyük oluyor.

Neden? Çünkü grup sayısı arttıkça, ilişkiler daha da karmaşık hale geliyor ve bu karmaşıklığı yönetmek için de büyük beyin gerekiyor. İnsanoğlu için bu rakam 150. İnsan beyni 150 kişiyle ilişkiyi yönetmek için gelişmiş.

NEOROBİLİMİN BULGULARI

Korelasyon her zaman sebep-sonuç belirtmez.

Sebep-sonuç ilişkisini de 1997 yılında Duke Üniversitesinden Prof. Gordon Shulman kuruyor.

Bilim insanları, beyni insan bir iş yaparken incelerken, Shulman başka bir soru soruyor, “İnsan hiçbir iş yapmazken, beyin ne iş yapıyor? Beynin neresi aktif oluyor?”

Beyin bir işle meşguliyetini (düşünme, problem çözme, ezberleme gibi) bitirir bitirmez, ya diğer insanları ya da diğer insanlarla olan ilişkisini düşünüyor.
Yani, beynin asıl işi sosyal ilişkileri düşünmek. Başka bir deyişle, beynin otomatiği sosyal ilişkilere kilitli.

Shulman buna ‘Default Network’ diyor.

SOSYAL ÖĞRENME

İşte bu yüzden, ezberleyin dememelerine rağmen, ikinci grup (sosyal öğrenme grubu) daha çok cümle hatırlıyor.

Haberin Devamı

Çünkü o öğrenciler bilgileri sosyal ilişkiler içinde düşünüyor ve öğrenme için beynin çok güçlü olan default network’unu kullanıyor.

OKULLARDAKİ DERSLER

Şimdi okullardaki dersleri ve sınıftaki ortamı düşünün. Hangi dersler sosyal ilişkiler bağlamında anlatılıyor ya da hangi derste gerçek bir sosyal öğrenme ortamı var?

Örneğin, tarih dersinde çocuklar kuru tarih bilgilerini mi öğreniyor yoksa tarihçi kimliği kazanıp, bir tarihçiler kulübü içinde mi varlık gösteriyorlar?

Matematik dersinde formül mü ezberliyor yoksa bir matematikçi kulübü edasında formül mü ispatlıyor? Fen dersinde bilim insanı oluyorlar mı?

ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ İLİŞKİSİ

Öğretmenle ilişkileri nasıl?

Haberin Devamı

Çocukların derdi, arkadaşları ve öğretmenleri tarafından kabul görmek ve onlarla anlamlı ve güvene dayalı ilişki kurmakken, biz okullarda çocukları sosyallikten uzak bilgilerle boğuyoruz.

Bilgelik bilgilerin çokluğuyla kazanılmaz.

Bilgelik öğretmen-öğrenci arasında bir usta-çırak, bir gönül ilişkisi gerektirir.

Onun için okullarda kuru bilgiler vermeyi bırakıp, insan doğasına en uygun olan güvene dayalı bir sosyal öğrenme ortamı yaratmalıyız.

Ancak o zaman okul, beynin dostu olur.

www.twitter.com/ozgurbolat
www.facebook.com/bolatozgur

Yazarın Tüm Yazıları