Kadının kabası

Toplu taşıma araçlarında veya vapurdu, efendime söyleyeyim, deniz otobüsüydü, bekleme salonlarıydı; tüm bu kalabalık yerlerde “Eşyanızı çekin de ben oturayım” demek yerine popoyu koltuğa atmak suretiyle “eşyanı çek” mesajı vermek niyedir, sorarım sana şehir insanı Habitus okuru.

Haberin Devamı

Belki daldım oturuyorum arkadaşım, belki hastayım, belki yorgunum, müsaade istersin, çekerim çantamı torbamı, oturursun değil mi? Ama yok, illa eşyanız o popoyla ittirilecek, koltuğa beden sertçe savrulacak.
Kafelerdeki uzun banklarda da aynı hikaye. Çantan, torban biraz öteki masanın alanına kaymıştır mesela, motorcu montlu, Red Kit çizmeli havalı sosyetik dostumuz “TORBANI ÇEK” mesajı vermek için kendini masaya öyle bir savurur ki yav, arkadaş, belki torbanın içinde yumurta var? Ayrıca sen çok havalı ve tanınmış bir insan olduğun için sen yanımızdaki masaya gelince şöyle bir toparlanmam mı icap ediyor?
Anlıyorum, her yerde “Aaay... Aaaaay yakışıklı bekar sosyetik yan masamızda, AY RESMEN EVLİLİK ZİLLERİ ÇALIYOR” enerjisi dallllga dalga geliyor, çok alışmışsın ama her yerde de olmaz öyle be anacım. Oturmuş, koyu muhabbet ediyor yan masandakiler, senin farkında bile değiller, ALOW.
Cüssenle banka kendini savurmak yerine “Torbanızı çeker misiniz” desen incilerin dökülmez.
Ama yoook, ne yapacak, kendini banka lök diye atacak ki “EŞYANI ÇEK, BEN GELDİM. Görmediyseniz görün ha” mesajı versin. Kaba şey seni.
Erkeğin kabası çekilmiyor ama kadının kabası daha da çekilmiyor sevgili prenses Habitus okuru.
Şimdi tamam, her kadın prensestir ama kıyafetine göre daha prensesimsi olan kadınlar resmen daha az prenses olanlardan “muamele” bekliyor yahu.
Mesela ben kot-tişört giymiş, saçları da şöyle tepede Leman b*ku gibi gevşek topuz yapıp ibiş gibi çıkmışsam sokağa, çantayı kol bükümünde taşıyan, topuklarından ötürü altına etmiş bebek gibi yürüyen ve parfümünü çantasının sapına bile sıkmış hanımefendiye kapı açmak, yol vermek filan zorundayım. Neden? Çünkü o çok süslü ve prenses.
Vermiyorum arkadaşım ya? Arkadaş o kadar alışmış ki “muamele” görmeye, başka kadınlardan da nezaket bekliyor. Nezaket karşılıklı olmalı halbuki.
Vaktiyle o Beylerbeyi vapuru hikayesindeki gibi birbirimize nazik olalım önce, sonra ben yaparım sana kibarlık, merak etme...
(Yüzyıl başında İstanbullu beyefendiler vapura binerken birbirlerine “Buyrun ifinim önce siz geçiniz”, “Aaaa namümkün, önce siz”, “Hiç olur mu, recaaa ediyorum geçiniz”, “Hayatta olmaz istirham ederim önce siz” merasimi yaparlar, vapurun geç kalkmasına neden olurlarmış.)
Şimdi, elimizde böyle bir bilgi var iken sen köleliği yeniden icat edeceksin, ben el pençe divan durup geçmeni bekleyeceğim, sana yol vereceğim. YEGYEE. Ayağını öpmemi, şalını yanaklarıma sürmemi de ister misin?
Nezaket, medeniyet karşılıklı olduğunda anlamlı şekerim.

Haberin Devamı

Çaresiz kalınan anlar...

Haberin Devamı

Asansöre biniyorsunuz. Uzaktan biri bağırıyor “Kapıyı tutar mısınız?” diye. Can havliyle bir hamle yapıp kapı açma düğmesine 50 kez art arda basıyorsunuz ama asansör sizi dinlemiyor ve kapı kapanıyor.
Sürpriz! Bir saniye sonra, kapı açılmaya karar veriyor ve siz can havliyle düğmeye basar o çaresiz kambur duruşunuzla kabak gibi kalıveriyorsunuz. Adam kaşlarını çatmış, sizin kapıyı açmaya değil, kapatmaya çalıştığınızı sanıyor. “SİZİ DE GEÇ BIRAKTIK AMA KUSURA BAKMAYIN ARTIK” diye ince ince lafını koyuyor. Siz tam “Ama... Ama...” diyecekken yanındakine “Artık medeniyet öldü” diyerek ineceği kata geliyor...
Günlerden cumartesi, Bağdat Caddesi’ndesiniz... Trafik tıkalı. Işıklar tam yeşilden sarıya dönerken yaya geçidi üzerinde kalıyorsunuz... Yayalar kaldırım kenarında ışığı bekliyor, sizi yaya geçidi üzerinde gören teyzeler bileniyor...
Çemkirmeye hazırlanan o yoğun enerjilerini hücrelerinize kadar hissediyorsunuz... Adeta taarruza geçmeye hazırlanıyorlar...
Ve tebrikler! Kırmızıda yaya geçidi üzerindesiniz, adeta kurbanlık bir koyun gibi durmaktasınız. Bağdat Caddesi’nde ne kadar hassas, medeni teyze varsa aralarında kaldınız...
Sözler havada uçuşuyor: “Aaa, ama bu kadarı olmaz”, “Medeniyet yok bu insanlarda”, “Ayıp ayıp utanın kendinizden, eğitimli insanlarsınız bir de!”, “Memleket bitmiş bitmiş!” cümleleri içinde ezildikçe eziliyorsunuz.
Ağzınızdan cılız bir “Ama... Ama...” itirazı çıkacak gibi oluyor.
Siz misiniz konuşan! “Bir de konuşuyor haklıymış gibi” diyen tiz bir teyze sesiyle irkiliyor, çaresizlik içinde koltuğunuza gömülüyor, kaderinize yenik düşüyorsunuz.

Yazarın Tüm Yazıları