Hezarfen

17 Ağustos 1999.

Haberin Devamı

Sabahın 7’si...
Çoluğu çocuğu evde bırakmış, yazıişlerindeki haber manyağı arkadaşlarımla birlikte gazeteye koşmuştuk. Sabit telefonlar kesik. Cepler kaput. Yollar kilit. Viyadükler enkaz. Adapazarı’na gidilemiyordu.
Ve, hep birlikte bakıyorduk ışıklı masadaki fotoğraf karelerine...
İnanılması güç bi manzaraydı.
Taş üstünde taş kalmamış, apartmanlar, okullar, hastaneler, donanma, hepsi çökmüştü, Tüpraş yanıyordu. Başbakan Ecevit’in, televizyonda, olağanüstü hal’e gerek yok, bana uydu telefon bulun, Hüsamettin’i bulun dediği zavallı dakikalarda... Bütün çıplaklığıyla gözümüzün önündeydi facia.

*

Çünkü, saat 5’te, yani depremden sadece 2 saat sonra havalanmış, Gölcük üzerinden dalmış, takır takır basmıştı deklanşöre... Uçağı yan yatırır, lövyeyi dizleriyle tutar, pencereyi açar, öyle çekerdi. Vakitten kazanmak için, yere inmeden, Olimpiyat Stadı’nın yanındaki tarlaya naylon torba içinde paraşüt gibi bırakmıştı filmleri... Kapıp yıkatmıştık. Tripodla çeksen, bu kadar net olamazdı. Bir gazetecinin haber fotoğrafı, dünyada ilk kez, iki tam sayfa, 18 sütun yayınlandı.

*

Haberin Devamı

Murat Öztürk’tü o.
Günümüzün Hezarfen’i.

*

Sadece Türkiye’nin değil...
Avrupa’nın tek pilot gazetecisi.

*

Devletten önce gitmişti bölgeye...
Durumun vahametini kavrayamayan yetkililerin, harekete geçmesini sağlamıştı, hızlandırmıştı.

*

O depremde fazladan kaç “can” kurtulduysa... Bunu en çok Murat ağabeye borçlu Türkiye.

*

(Babası milletvekiliydi, 1976’da THY’nin Isparta’da çakılan uçağında hayatını kaybetmişti. Bu hazin olay nedeniyle uçmaktan korkmak yerine, tam tersine, pilot olmuştu. Sivil havacılığa eşsiz katkılar yaptı, Hezarfen Havaalanı’nı kurdu, sayısız pilot yetiştirdi, gençlere sevdirdi. Elbette her ölüm erkendir ama... Bu beyaz saçlı çılgın adamın yatağında ölmeyeceğini hepimiz biliyorduk.)

*

Ve, maalesef anca “vefat”ıyla haber olunca tanıdınız onu ama...
Aslında haberle “en çok hayat kurtaran” gazeteciydi.

Yazarın Tüm Yazıları