Ahı çıkacak aheste aheste

CUMARTESİ günü Başbakan yerinde bir özeleştiri yaptı.

Haberin Devamı

Doğayı kastederek, “Bizim nesil değerli mirasını aynı şekilde ileriye taşımadı. Ona ihanet etti” dedi.

Aynı zamanda, rant sevdalılarına ayar verdi.

“3-5 kazanmak uğruna dere yataklarına müdahale etmeyin, doğa er ya da geç intikamını alır” diye uyardı.

Haklı... Samsun’da dere yatağına dikilen TOKİ konutları birçok cana mal olmadı mı?

*

Şurada net olalım. Rant sevdası tek bir iktidara, partiye has değil.

Böyle geldi, böyle gidiyor.

80’lerde konut dikmek için “Fay hattını 10 kilometre batıya alalım” diyen belediye meclisleri de gördü bu millet. O zamanlarda cehalet de doruk noktadaydı.

Bunları da unutmadık.

Ancak şimdilerde tehlike daha büyük.

Zira yapılaşma son sürat devam ediyor, doğa hunharca katlediliyor, doğal kaynaklar azalıyor, özellikle İstanbul’da büyük nüfus artışı hedefleniyor.

*

Haberin Devamı

Başbakan’ın sözlerine katılmadığım yer yatay mimari önerisi.

İstanbul yatay değil, dikey büyümek zorunda.

Yatay mimari, doğanın daha fazla katli anlamına geliyor.

Japonya’nın nüfusu bizden çok fazla, yüzölçümü çok daha az.

Ama ülkenin yüzde 60’ını kaplayan ormanlarda değil inşaat, tek dalı koparmak bile yasak.

Bu yüzden deprem bölgesi olmasına rağmen binalar çok yüksek, yaşam alanları çok dar.

Yeşili korumak istiyorsak bizde de aynısı olmak zorunda.

*

İstanbul’da kuzeye, büyük oranda ormanların olduğu bölgeye doğru giden bir yapılaşma var.

3. Köprü, bağlantı yolları, Kanal İstanbul Projesi...

Bunlar ormanları yok edecek.

Marmara’dan Karadeniz’e uzanan 20-30 metre genişliğinde bir kanalın tek başına zararı yok. Ama esas proje, kanalla beraber yerleşim.

İlk etapta 1 milyon insan o bölgeye yerleştirilecek. Onların ulaşımı, konutları, tesisleri derken o bölgede orman adına bir şey kalmayacak.

“1 milyon ağaç keseceğiz ama yerine 10 milyon ağaç dikeceğiz” derseniz ilk anda doğru gelir kulağa.

Ama ağaç topluluğu orman demek değil.

Siz o ormanı yok ederek oradaki yaşam birliğini, kuşları, böcekleri, binlerce mikroorganizmayı da götürüyorsunuz.

Ağaç dikerek o ormanın sadece bir parçasını, sadece ağaçları geri getiriyorsunuz.

*

Haberin Devamı

İstanbul su fakiri de aynı zamanda. Çünkü ormanlar azaldı, dereler kirletildi.

Orman azaldıkça su da azalıyor. Yağmur sularının yavaş yavaş toprağa süzülüp oradan yüzeysel akışa geçtiği yerler ormanlar.

Şehirleşmeyle beraber toprağa inmesi gereken su, artık betonun üzerinden denizlere akıyor. İçme suyu olacak tatlı suyun büyük kısmını yüzeysel akışla kaybediyoruz.

Tamamen kirletilen Küçükçekmece Gölü 10 yıldır su havzası değil. Suyu kullanılmıyor, içilmiyor, terk edildi.

Terkos Gölü’nü besleyen derelerin üzerine büyük siteler, binalar yapılınca suyu kirlendi. Oranın suyu da kullanılmıyor.

Yani 20 yılda İstanbul’un su havzalarını tükettik, kuruttuk, kullanılmaz hale getirdik.

*

Haberin Devamı

İstanbul çevresinde yapılaşma, Trakya’da fabrikalaşma, Karadeniz’de HES’ler...

Dört yandan doğaya savaş açtık.

Doğa hemen cevap veremiyor.

Silahı boş adamı düelloya itekleyerek kalleşlik yapıyoruz.

Yüzyıllarımızı onu keşfe ayırdığımız doğayı şimdi ölümüne sopalıyoruz.

Elbet bir cevabı olacak.

Bugün değilse yarın.

Yazarın Tüm Yazıları