Babalar, Oğullar…

Bu bir kalp krizi değil. Babamın kalbi açıldı… Belki o mektubu yazmasaydı, o açılıma izin vermeseydi içinde ölecekti, hepimiz kahrolacaktık, kim bilir?

Haberin Devamı

Geçen hafta babam bir kalp krizi geçirdi. Doktorlara göre kalbine giden üç ana damardan biri tıkanmış. Annem gecenin bir yarısı telaş içinde aradığında önemli bir şey olduğunu hissetmiştim. Yol boyunca dua ederek hızla annemlerin evine vardım. Babam fenalaşmış, istifra etmiş, geldiğimde yere yığılmış bir haldeydi, rengi bembeyazdı. Konuşacak duruma geldiğinde, göğsünde bir baskı hissettiğini ve kollarına vuran bir ağrı olduğunu söylüyordu. Ayağa kalkabilince daha fazla vakit geçirmeden arabaya atladık, en yakın hastanenin aciline girdik. Nöbetçi doktor bizi ambulansla Florance Nightingale Hastanesi’ne sevk etti. Muhtemelen kalp krizi geçiriyordu. Her dakika hayati önem taşımaktaydı.
Hastanedeki uzman doktor acil opere edilmesi gerektiğini söyledi. Durumu ona anlattık ve müdahale kararını beraber aldık, şükür bilinci açıktı. Ellerini öptüm, güzel şeyler düşünmesini söyledim, bir gül bahçesi hayal etmesini istedim ondan ve önce Allah’a, sonra doktorlara emanet ettik kendisini. Annem, kardeşim ve fakir, sessiz bir bekleyiş… Gönüllerimizden dua seli akıyordu o sessizlikte. İç dünyamı tüm çıplaklığıyla seyrediyordum. Bağışlanmasını diledim. Kurtulursa kalan ömrünün hayırlı geçmesini niyaz ettim. Bir yandan kendimi her türlü sonucu kabullenmeye hazırlamaya çalışıyordum. Sınav büyüktü. Erenlerin himmeti, bir saat kadar sonra gelen sevinçli haberle biraz olsun rahatladık. Kalp damarı balonla açılmış, stent takılmış, krizi atlatmıştı. Üç gün yoğun bakım, bir hafta hastanede kaldı. Birkaç gün önce taburcu oldu, şimdi iyi, bir süre dinlenmeden sonra kaldığı yerden, ama olumlu anlamda daha farklı biri olarak devam edecek hayatına bence. Hamd’olsun!

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55ea8fa9f018fbb8f88806ea

HEP MÜCADELE ETTİK

Hak şerleri hayr eyler, Zannetme ki gayr eyler, Arif anı seyr eyler, Mevla görelim neyler, Neylerse güzel eyler… (Erzurumlu İbrahim Hakkı)
İşin zahiri (görünen) tarafını anlattım. Bir de batıni(iç yüzü) tarafı var… Her aile gibi bizim de sorunlarımız oldu. Bilirsiniz, büyük erkek çocuk ve baba ilişkisi çok çetrefilli olabilir. Babam kendi babası tarafından sert yetiştirilmiş bir adamdı. Evlendikten sonra ailesini geçindirmek için kendini işine adamış, başarı kriteri toplumun da dayatmasıyla ‘para’ olmuştu. Pek çok baba gibi çocuklarının da kendisi gibi olmasını istiyordu, ‘bizim iyiliğimiz için’. Bebeklik dönemim hariç, bana pek sevgisini ifade etmeyi beceremedi, sadece bana değil, bu konuda tutuktu, böyle görmüştü. Allah için ben de büyüdükçe aykırı bir tip oluyordum; bu, işleri kolaylaştırmıyordu.
Babamı uzun süre bir çocuk gözünden görmeye devam ettim ve suçladım. Kendime onunkinden çok ayrı bir yol seçtim. Hep mücadele ettik ama kararlı olduğum noktalarda da beni destekliyordu. İpler hiç kopmadı. Derken, kendimle uğraşmaya başladığımda yavaş yavaş bakışımı değiştirmeye zorladım kendimi, bir yetişkin gibi bakmaya ve bir çocuğun kurban psikolojisinden kendi sorumluluğunu almaya doğru sancılı bir geçiş… Müthiş işe yaradı, ilişkimiz zamanla tamir olmaya başladı. Kendimdeki değişiklikler çevremi de ilişkilerimi de dönüştürüyordu. Yetişkin oğul babayı onun arka planıyla okuyabiliyor, böylece onu anlıyor ve hoşgörebiliyordu. Böylece ikimiz de özgürleşmeye başladık.

Haberin Devamı

KAPIYI ÇARPTIM

Geldiğimiz son noktada artık fazla sorun yaşamasak da anlaşılan hâlâ içimde bir sızı kalmış ki, o gün babam kalan gizli öfkemi ortaya çıkaracak şekilde üstüme geldi. Üç kuruşluk bir meseleden beni suçlamaya başladı, büyüttü konuyu, gününde de değildi. Genelde eyv’Allah diyen fakir o gün ill’Allah dedim, sert tepki verdim. Babama bağırdım ve bu vesileyle içimde kalan şeyleri de yüzüne sertçe söyledim; maddiyatçılığını, hep eleştiri üzerinden bağ kurmasını, sevgisini gösteremeyen katı kalpli biri olduğunu, babalığın böyle bir şey olmadığını bir bir yüzüne vurdum, kapıyı çarptım ve çıktım. Kalbimizi birbirimize tam açamıyor olmamız, ilişkimizde taşımakta zorlandığım bir sunilik yaratıyordu, bu beni incitmeye devam ediyordu ve sonunda söylemiştim. Halbuki beni sevdiğini biliyordum. O zaman bu ikiyüzlülük niye? Eyv’Allah’ım tam değilmiş, artık ne olacaksa olsundu.
Ertesi gün pişmanlıkla karışık bir rahatlama duygusuyla içim karışıktı ki, babamdan hiç beklemediğim bir mail aldım. O kendini ifade edemeyen ‘sert’, gururlu adam tüm kabalığım karşısında öyle bir jest yaptı ki apışıp kaldım. Dualarım kabul olmuştu, tam da “Artık daha fazla değişmez” dediğim bir zamanda babamın kalbi açılmıştı sanki, ona kim bilir ne zor gelmişti bu yazıyı yazmak ama işte babalığını, içinin güzelliğini ortaya seriyordu sonunda, affedilmiştik. Usul usul ağladım. Bana büyük ders vermişti. Kendisinden izin alarak o mail’i aktarıyorum :
“Musacığım, Seni çok seviyorum.
Böyle coşkulu yazmaya devam et, hepsi çok güzel ve zaman zaman anlamasam dahi vermek istediğin mesajlarını anlıyorum. Başarıların daim olsun. HU(anlamadım ama bu da bulunsun)
Sevgilerimle, Baban!!!”
Babacığıma çok güzel bir cevap yazdım, kendi payıma özür diledim. Mutluluğumu dile getirdim. Onu çok sevdiğimi söyledim. Bununla da kalmadı, görüşünce ne güzel sarıldık, hep olsun istediğim gibi, ‘artık ölsem de gam yemem’ noktasına geldik geç de olsa. Ve birkaç gün sonra kalp krizi geldi. Bana göre maneviyatta yaşanan, cisim âleminde de karşılık buldu; batın, zahir oldu. Düğüm çözüldü. İnş’Allah son kefaret ödendi… Bu bir kalp krizi değil. Babamın kalbi açıldı… Belki o mektubu yazmasaydı, o açılıma izin vermeseydi içinde ölecekti, hepimiz kahrolacaktık, kim bilir? Şükür Rabbime, onun kalbi şimdi benimkini daha da genişletiyor. Helal olsun aslan babam!
Çok geç olmadan biraz gayret… Babalar, oğullar… HU
Not: Doktorlara, hastane personeline, geçmiş olsun dileklerini iletenlere, yakınlık gösterenlere teşekkürler, aşk olsun!

Yazarın Tüm Yazıları