Mustafa Muğlalı Kışlası’na kimin adını versek?

HABERİ, bir arkadaşımın uyarısı üzerine, haber kanallarından veya radyodan değil twitter isimli sosyal paylaşım ağından aldım.

Şırnak’ın Irak sınırına yakın bölgesinde önceki akşam bir hava saldırısı sonucu, sınırdan kaçakçılık yapan 35 kişi öldürülmüş, 1 kişi de yaralanmıştı. (Köylüler, sınırın öte tarafında parçalanmış cesetlerin olduğunu, köyden kayıp 17 kişinin daha bulunduğunu söylüyor, yani siz bu yazıyı okuyana kadar rakamlar değişmiş olabilir.)

İlk acayiplik, haberin geleneksel medyadan değil de twitter’dan alınmasıydı. Nitekim, geleneksel medyamız öğlene doğru Genelkurmay Başkanlığı’ndan olayı doğrulayan açıklama gelene kadar sustu. Özellikle haber televizyonları.

Haberlerin dili fazlaca devlet diliydi. Operasyon ‘PKK’ya karşı’ yapılmıştı, ölenlerin sivil olduğu ‘ileri sürülüyor’du.

Peki ama ölenler kaçakçı değil de eli silahlı PKK’lılar olsa ne değişecekti? F-16’lardan atılan bombalarla, herhangi bir ‘dur’ veya ‘teslim ol’ uyarısı olmadan, yanarak veya parçalanarak ölenler PKK’lı olsalar içimiz rahat mı olacaktı?

Bu sorunun sorulmasının bile tüyleri diken diken edeceğini biliyorum. Ama unutmayın, ‘savaş’ da, ‘terörle mücadele’ de bir hukuk içinde yürütülür. O hukuk içinde sorgusuz sualsiz insan öldürmek yoktur. Buna başlarsak, mücadele ettiğimiz ‘düşman’dan bir farkımız kalmaz.
Söylemesi ayıptır ama mesela Amerikan ordusunun hangi çatışmalı durumda nasıl silah kullanacağına dair kuralları ararsak oturduğumuz yerden buluyoruz da, aynı şeyin bizim ordumuz için nasıl olduğunu bilmiyoruz.

Oysa, burası bir hukuk devletiyse, terörle mücadelenin de hukukunun olması gerekir. Savaş uçaklarından atılan bombaların o hukukun neresinde olduğunu ara ki bulasın. ‘Vur’ emrinin nasıl geldiğini ara ki bulasın.

Türkiye’nin PKK’ya karşı haklı ve meşru mücadelesini ‘savaş’ olarak adlandıranlar da çok yanılıyor. Bu, ister Türkiye sınırları içinde yürütülsün ister dışında, bir ‘iç güvenlik’ olayıdır. Hukuku da ona göredir.

Zaten o yüzden mücadeleyi ordu değil jandarma yapar; çünkü jandarma bir kolluk kuvvetidir, iç güvenlik polisle birlikte onun işidir. Ve bizim yasalarımıza göre polis de jandarma da, suç işlendiğinde savcının emrindedir. Oysa dün Şırnak Valisi, ‘Savcıyı olay yerine gönderdik’ diye açıklama yaptı.

Bu iç güvenlik meselesinin istihbarat değerlendirmesi dahil koordinasyonunun sorunlu olduğunu yıllardır konuşuyoruz ama bir sonuç alınamıyor; çünkü sivil hükümetler başarılara sahip çıkıp başarısızlıkları Genelkurmay’ın üstünde bırakmak istiyorlar, sanki o Genelkurmay başka bir ülkenin Genelkurmayıymış gibi.
Şırnak’taki katliamda da aynı şey oldu; ilk resmi kapsamlı açıklama Genelkurmay’dan geldi, bu satırların yazıldığı saatte hala İçişleri Bakanından veya Başbakandan bir ses duymamıştık.

Burada sadece bir kısmına dikkat çektiğim hukuki belirsizlikler ve terörle mücadelenin sahipsizliği meselesi bitmedikçe, bu mücadeleden umulan başarı da sağlanamaz.

Terörün ilacı hukuk devletidir, demokrasidir. Ne kadar hukuk devletiyiz, ona bir bakalım.

Terörle mücadele: Bazı temel terimler

- Hukuk devletinde hukuk en son konuşmaz, başından sonuna kadar konuşur.

- Sınır ötesinde bile icra edilse, Türkiye’nin terörle mücadelesi hukuken bir ‘iç güvenlik olayı’dır, ‘savaş’ değil.

- ‘İç güvenlik’ tanımı gereği bir ‘asayiş olayı’dır, asayişi sağlama görevi polis ve jandarmanındır, ordunun değil.

- Suç işlendikten sonra veya kuvvetli suç şüphesinde devreye savcı girer, polis veya jandarma onun emrinde olur.

- Savaş halindeyken bile silah kullanmanın kuralları ve bir hukuku vardır.

- Suçüstü halinde bile olsa, birine dur ihtarı yapmadan, teslim ol demeden hedef gözeterek ve öldürmek üzere ateş etmek yargısız infazdır.

- Ne Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu ne de Jandarma Kanunu Şırnak’ta olduğu gibi silah kullanılmasına izin verir.

- Jandarma asker değil kolluk kuvvetidir.

- İç güvenlik harekatını Genelkurmay Başkanı yürütmez, yürütenler Genelkurmay’a bağlı olamaz.

- Savcı hiçbir şart altında validen talimat almaz ama bazı durumlarda kolluğun başı sıfatıyla valiye talimat verebilir.

Irkçılık kol gezerken

DEDİM ya, Şırnak’ta yaşanan feci katliamın haberini geleneksel medyadan değil twitter’dan aldım diye, sanmayın ki twitter acayip güzel bir yer.

Bu sosyal paylaşım ağı, diğer bütün başla sosyal paylaşım ağları ve internetin hayatımıza soktuğu şeyler gibi içinde aynı anda hem güzellikleri hem de kötülükleri barındırıyor.

İyi tarafı haberi alıyorsunuz. Hem de çoğu zaman birinci elden. Kötü tarafı, o haberle ilgili bir şeyler yazmaya başladığınızda birden bire hakaretler eşliğinde saldırıya uğrayabiliyorsunuz.

Nasıl Van depreminde yaşandıysa dün sabahtan itibaren Şırnak’taki katliamla ilgili olarak da aynı şey yaşandı. Pek çok ama sahiden pek çok kişi, orada ölenlerin ölmeyi hak ettiğini yazdı, yazabildi.

Sanki orada ölenler sizin benim gibi insanlar değil. Sanki onların anası babası kardeşi yok. Sanki onlar başka tanrının çocukları.

Veya tersten ırkçılık, toptancılık. Sanki bütün Türkler katilmiş gibi yaklaşımlar...

Sanki üzülenler başkasıymış. Sanki durumu protesto edenler başkasıymış. Sanki başka tanrının çocuklarıymışız.
Yazarın Tüm Yazıları