Bilimsel düşünce sadece bilim insanlarına mı lazımdır

CUMA günü İstanbul’da Özyeğin Üniversitesi’nin Çekmeköy’deki yeni kampusuna bir fizikçiyi, Alan Sokal’ı dinlemeye gittim.

Haberin Devamı

Alan Sokal, 1996 yılından beri meşhur birisi. Ününü, yaptığı meşhur bir şaka veya hileye borçlu.
Sokal, içinde kanıtlanmamış, boş iddialar bulunan ama bu iddiaların süslü cümlelerle yazıldığı bir ‘sahte’ akademik makaleyi, o zamanın Amerika’da en ‘saygın’ post-modernist dergisi olan Social Text’e gönderdi.
Dergi, post-modernistlerin özel diliyle yazılmış bu makaleyi gözü kapalı yayınladı. Tabii yayınlandıktan sonra makalenin sahibi olarak Alan Sokal çıktı, yaptığı ‘şaka’yı açıkladı. Social Text rezil olmuştu.
Bu öyküyü Sokal o zamandan beri anlatıyor. Anlatıyor, çünkü bilimsel düşünceyi bilim dışı düşünceden ayırmak ve savunmak için uğraşıyor. Tabii bir yandan da New York Üniversitesi ile Univercity College London’da fizik dersleri vermeye de devam ediyor.
*  * *
Sokal’ın meslektaşı Jean Brichmont’la birlikte yazdığı ilk kitabı Türkçede ‘Son Moda Saçmalar’ adıyla İletişim’den çıkmıştı. Şimdi ikinci kitabı ‘Şakanın Ardından’ da Alfa Yayınlarından çıktı. Meraklısına tavsiye ederim.
İlk kitapta Sokal’ın hedefinde sadece post-modernistler vardı. Onların bilim dilini alıp kötüye kullanmaları, bilimi kesinliksiz bir şey olarak takdim etmeleri, hatta bilimin dış dünya gerçekliğiyle ilgisi olmayan, tamamen kültürel bir yapı olduğunu iddia etmeleri Sokal’ın hedefindeydi.
Ama sonra hedef genişledi. Hatta Sokal, artık post-modernistleri ‘hafif siklet’ olarak niteliyor; karşıda bilimsel düşünceyi yıpratan hatta yok etmeye çalışan başka rakiplerle uğraşıyor esas olarak.
İşte ikinci kitap da büyük ölçüde bunun üzerinde duruyor; bilim felsefesi tartışıyor büyük ölçüde.
Sokal’ın cuma günü Özyeğin Üniversitesi’nde, cumartesi günü ise Kitap Fuarı’nda verdiği konferans, kitabın çok daha hafif ve kısa bir versiyonu niteliğinde.
Sokal, bilimin ve bilimsel düşünme yönteminin sadece bilimcileri için olmadığını özellikle anlatıyor. Esasen haklı da, hepimiz hayatımızda şu kadar veya bu kadar bilimsel düşünce yöntemlerini kullanıyoruz.
* * *
Bir tesisatçı, su kaçağını tamire uğraşırken tam olarak bunu yapıyor. Önce bir hipotez oluşturuyor, sonra gözlemle bunu doğrulamaya çalışıyor, gözlem hipotezi doğrulamazsa onu değiştiriyor ve böylece su kaçağının yerini bulup onarıyor.
Ancak bu düşünme yöntemi, hatta disiplini türlü çeşitli saldırılar altında. Bu saldırılar da daha çok dine yaslanmak isteyen siyasetten kaynaklanıyor.
Evrim karşıtlığı bunlara bir örnek. Post-modernistlerin yazdıkları bir başka örnek. Dinin kendisini bilimle rakip görmesi en büyük örnek.
Oysa bilimsel düşünce sistematiğinden uzaklaşılması, bunun okullarda yeterince öğretilmemesi, Irak savaşı gibi bir milyondan fazla insanın hayatına malolan olaylardan tutun da, homoepatik bir takım şeylerle bizi iyileştirdiğini iddia eden sahtekarlara kadar pek çok kapıyı açıyor.

Haberin Devamı

Okullarda bilim değil bilimsel düşünce öğretilsin

Haberin Devamı

ALAN Sokal’la cuma günkü konferansı öncesi Özyeğin Üniversitesinde bir süre sohbet olanağı bulan birkaç kişiden biriydim. Sohbetimiz bilim felsefesinden başlayıp neyin bilim neyin bilim dışı olduğuna, kötü bilimle sözde bilimi birbirinden ayıran çizgiye kadar uzandı.
Sokal, bilim felsefesini çok önemsiyor. Pek çok fizikçi ve matematikçi gibi o da hayatının bir döneminde bilim felsefesi ile ilgilenmek zorunda kalmış. Ama ben ona, Nobelli büyük fizikçi Richard Feynmann’ın meşhur sözünü hatırlattım. Feynmann, ‘Ornitoloji kuşlara ne ifade ediyorsa bilim felsefesi de fizikçilere onu ifade eder’ demişti.
Sokal, ‘Birincisi, kuşbilimi yani ornitolojinin hedefi kuşların nasıl daha iyi uçacağını araştırmak değildir’ diye başladı cevabına, ‘İkincisi evet büyük ölçüde doğru, çoğu fizikçi bilim yaparken bilim felsefesi bu konuda ne diyor diye dönüp bakmaz ama bilim felsefesi bize neyi neden bildiğimizi söylemesi açısından önemlidir.’
Güzel cevaptı doğrusu. Sonra konu bilimsel düşüncenin savunulmasına, yaygınlaştırılmasına geldi. ‘Okullarda’ dedi Sokal, ‘Bilim derslerinden önce bilimsel düşünce derslerine ihtiyaç var. Yöntemi öğrenen öğrenci kendisi de bilim yapabilir.’
Bizde felsefe derslerinin önce sayısının azaltılıp sonra da zorunlu olmaktan çıkarıldığını hatırladım, içim fena oldu. Felsefenin temelini bilmeyen bilimi nasıl öğrenecekti?

Haberin Devamı

Gazeteci nedir, ne yapar, ne yapmaz?

BÖYLE tartışmalardan uzak durmak istesem de bazen kendimi tutamıyorum.
Bizim hukukumuz açısından bir ölçüt değil ama gazetecilik mesleği açısından dünya çapında önemli bir ölçütü bundan 200 yıl kadar önce Amerikan Yüksek Mahkemesi ortaya koymuştu.
Mahkemenin kararına göre eleştiri özgürlüğü, hatta çok ağır sözlerle, hakarete varan sözlerle eleştiri özgürlüğü ancak bir şart altında garantiye alınabilirdi: Söylenenlerin doğru olması, gerçeklik zemininden hareket etmesi şartıyla.
Geçen haftamız, dün sona eren bir sempozyumu tartışmakla da geçti. Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, Padişah Abdülmecid dönemi bilimsel açıdan ele alındı, konuşuldu.
Ama bu sempozyum, bazılarınca ‘Bakın padişahlık geri geliyor. Onlar aslında Abdülmecid’i anmayacaklar, hain padişah Vahdettin’i anacaklar’ gibisinden tepkilerle karşılaştı.
Bu çeşit tepkileri köşe yazısı olarak yazanlar da oldu.
Kimsenin yazdığına karışacak değilim ama bir şartla: Yazılanlar gerçek olacak.
Yalan üzerine bina edilen eleştiri ancak propaganda olur. Belki bazı kötü siyasetçiler kendi söylemlerini yalan üzerine bina etmekten çekinmeyebilirler ama aynı şeyin bir gazete köşesinde yapılması, başka her şeyden önce bu mesleğe zarar verir, orta ve uzun vadede bu işi doğru dürüst bilgiye ve gerçeklere dayanarak yapmaya çalışan hepimizin eleştiri hakkına halel getirecek kapıları açar.
Nitekim bu kapılar öteden beri bazı meslektaşlarımızca ardına kadar açıldığı, gerçeğin yerini yalanın almasına sık sık izin verildiği için belki bugün bu haldeyiz?
Medya ortamından şikayet ederken, çuvaldızı kendimize batırmaktan da çekinmemeliyiz.

Yazarın Tüm Yazıları