Dımdızlak kalmaya iki ay kaldı

Ne demek o falan diyeceksiniz şimdi, şu demek; iki ay sonra, yani haziranda Ivanka’m artık ülkesine temelli dönüş yapıyor.

Haberin Devamı

Sağ kolum, sol kolum, sırdaşım, her şeyim Ivanka, beni bırakıp gidiyor. Çok hüzünlüyüm ama bir o kadar da sevinçliyim, borçlarını harçlarını ödedi, para biriktirdi; artık rahat edecek, evlatlarına, torunlarına, kocasına kavuşacak diye.

 

Peki, bu kadın benim hayatıma nasıl girdi, kendini nasıl bu kadar sevdirdi, onu da anlatayım sizlere.

 

Dımdızlak kalmaya iki ay kaldı

1998 senesiydi ben evliydim, kızım da o zaman 5 yaşındaydı. Etiler’e taşınmıştık ve bir yardımcı aramaktaydık. Ajans sahibi bir arkadaşım harika bir hanım var dedi, adı Ivanka, Moldovalı; gel, gör.

Haberin Devamı

 

Ajansa gittim, koltuğa oturup beklemeye başladım. Yanımda da bir hanım oturuyordu simsiyah saçlarını topuz yapmış, üzerinde lacivert bir döpiyes, mermer gibi bir cilt.

 

“Merhaba sizde mi yardımcı arıyorsunuz?” dedim.

 

“Aaa merhaba, yok ben yardımcı olmaya geldim. Adım Ivanka, sizin adınız ne?”

 

“Ay ben Ayşe, ben sizi görmeye geldim” deyip bir anda kadına sarıldım, o da bana. O kadar sevmiştim, o kadar içim ısınmıştı ki asaletine de hayran kalmıştım.”

 

Biraz konuştuk sonra Ivanka’nın eşyalarını sırtlanıp eve geldik. O günden sonra hayatımda çok şey değişti. Ivanka bana ikinci anne, Begüm’e de ikinci anneanne oldu. O kadar bilgili, o kadar görmüş, geçirmişti ki anlattıklarını hayranlıkla dinler ve ondan çok şey öğrenirdim.

 

O sıralar panik atak, ıvır kıvır için gittiğim psikologumu da Ivanka sayesinde bıraktım, çünkü bizim evde artık24 saat nöbetçi bir psikolog vardı; hem de ilaçsız tedavi eden. Gece uykumdan kalkıp çok sefer odasına gittiğimi bilirim.

Haberin Devamı

 

“Ivanika’m uyuyor musun?”

 

“Yok Anşa’m, uyku tutmadı. Gel, birer de süt kaynatayım bize, laflayalım acık.”

 

Kocam eve mutfak masrafı için aylık para bırakırdı. Ne hikmetse ben bu parayı hiçbir ay mutfak masrafıma yetiştiremezdim. Ivanka’dan sonra bu da değişti, kocaya gidip; “Ama ne yapayım ya misafir geldi diye balık almıştım kaç tane, hadi bir ellilik daha attırıver” tarzındaki rezil yalvarışlarım da bitti.

 

Hatta bir gün daha fazlası da oldu. Sokağa çıkacağım, kredi kartım gebermiş ve birine hediye almam lazım.

 

“Of pof of pof” yaparken Ivanka gelip elime bir para tutuşturdu; az da değil hani.

 

“Bu ne Ivanika? Ha anladım; yok istemem borç morç”

Haberin Devamı

 

“Borç falan değil Anşa, mutfak parasından biriktirdiklerim. Unuttun galiba; ben üniversitede ekonomi okudum, hahahah”

 

Tam o günlerde babacığımı kaybettim, hep elimi tuttu, hep. Benimle ağladı, günlerce beni kendime getirebilmek için diller döktü. Yetmedi şaklabanlıklar yaptı, müzikleri açıp; “Aha bak şimdi sana bir dans yapacağım” deyip kılıktan kılığa girip beni gülmekten yerlere yatırdı.

 

O benimle diye ben çok mutluydum ama o saklamaya çalışsa da hüzünlüydü. Haklı olarak evlatlarını, eşini, babasını özlüyor, bana da çaktırmadan ağlıyordu.

 

Bir süre sonra daha büyük bir eve çıktık. Ev büyük, tek kişinin yardımıyla benim altından kalkmam neredeyse imkânsız.

Haberin Devamı

 

“Anşa…”

 

“Efendim Ivanka?”

 

“Bak ne diyeceğim sana, benim kocam gelse yanımıza Pete, hem bahçeye falan da bakar, ne dersin?”

 

Gözleri ışıldıyordu; “Tamam, gelsin” dedik.

 

Ivanka ve Pete, al sana Edi’yle Büdü. Ivanka tek elle Pete’yi alıp havaya kaldırır, o derece yani. Aralarındaki aşk kelimelerle anlatılmaz. Pete’nin gelmesiyle bizim aile iyice şenliklendi.

 

Mutfak deseniz en şenlikli yer. Ateşin birinde borç çorbası, diğerinde yayla.

 

“Ne bu yoğurtlu çorba, sen benim borçtan iç de çorba ne gör.”

 

“Hadi be bastın tuzu, sarımsağı içine, balçık gibi; ben içmem ondan, sen yaylamdan iç de midene huzur gelsin.”

 

Sonra bir kavga, bir küsmece...

 

“Anşa senin koca haklı, sen sinir bir kadınsın. Allah adama kolaylık versin.”

Haberin Devamı

 

“Hadi be, bulmuşun Pete gibi saf adamı, zaten başkası da çekemez seni.”

 

Ve bir gün; “Biz artık ülkemize dönüyoruz” dediler, üzülsek de yapılacak bir şey yoktu.

 

Ivanka giderken kulağıma eğilip; “Bir akşam geç saatte arabayla dönerken çok dikkatli ol Anşam” dedi. Şimdi siz şaşırdınız tabi ama ben onun bu durumuna alışıktım. Ivanka bir şeyleri önceden hissedebilen, şanslı insanlardandı.

 

Ivanka’yla telefon trafiğimiz hiç kesilmedi. Gidişlerinden yaklaşık altı ay sonra, bir akşamüstü arabamla Nişantaşı’ndan dönerken beyaz bir minibüs bana çarptı ve arabayla takla attım. Bana bir şey olmadı, kafama sadece iki dikiş dışında ama araba pert oldu.

 

Bir sene sonra bizim evde gerginlikler başladı kocamla ve boşanmaya karar verdik. Nasıl kötüyüm tahmin edersiniz. Davayı açtığım günün akşamı telefon çaldı. Arayan Ivanka, konuştuk ağlaştık ve “Dur ben geliyorum yarın akşam” dedi. Bankaya da borç yaptık, evimizi alacaklar, hem senin yanında olurum, hem de şu zıkkım borcu çalışarak öderim.

 

Geldi, en kötü günlerimde yine yanımda oldu, yine elimi tuttu. Koca evinden yeni evimize de berber taşındık, artık kadın hâkimiyeti sürecek yeni evimizin her şeyini ikimiz yaptık.

 

Bir gün bir telefon geldi Ivanka’ya, arayan Pete; “Babanı kaybettik Ivanka”

 

Üç senedir görüşmüyorduk ve tesadüfe bak ki ikimiz de babalarımızı kaybederken birbirimizin yanındaydık. Bu sefer el tutma sırası bana gelmişti, yine beraber ağladık. Bu sefer ben onun elini hiç bırakmadım, hatta onun bana yaptığı gibi şaklabanlıklar yaptım.

 

“Sen nasıl dans etmiştin hatırladın mı bak, şimdi dans gör hanım, dans.” Beraber gülme krizlerine girdik, dinmeyen acılarımızı birbirimize yaslanıp azaltmaya çalıştık. 

3 senedir Ivanka benimle, üç senedir ne eşini, ne evlatlarını, ne de yeni doğan torununu görmedi. Git dedim, gitmedi. “Gidersem ceza var, gelemem” dedi. “Bu borç bitmeden bana rahat yok” dedi.

 

Şimdi borçları bitti, hatta para da biriktirdi ve haziranda bırakıyor beni.

 

“Gidemezsin, seninkiler buraya gelsin” diyorum

 

“Sus Ayşe, sus” diyor. “Seni bırakıp gitmek bana kolay mı geliyor sanıyorsun, aklımın yarısı burada kalacak zaten benim deli Ayşe’yle Begüm’üm ne yapıyor diye. Seni ben doğursam ancak bu kadar severdim Anşa” diyor.

 

“Ben de seni ben doğursam ancak bu kadar severdim Ivanika” diyorum. Sonra sarılıp sarılıp ağlaşıyoruz.

 

Ve Ivanka haziranda gidiyor.

 

Not: içim çıktı bu yazıyı yazarken sizin de çıktıysa şunu okuyun bir zahmet.

 

Şubat ayında bizim Ivanka izine çıktığında Laleli’ye gidiyor ve bana pazardan bir gecelik hediye alıyor ama o gecelik bana çok küçük geliyor.

 

“Değiştiririm” diyor, “Değiştiremezsin, poşeti açtık” diyorum ama bu Ivanka kafaya takıyor. Bir sonraki hafta aynı pazarcıya tekrar gidiyor.

 

“Küçük geldi, bir büyüğünü verin lütfen”

 

“Olmaz abla, poşet açılmış.”

 

“Olur diyorum.”

 

“Abla olmaz.”

 

Arkadaşlarının yanında sen adamı kolundan tut, havaya kaldır; “Değiştireceksin diyorum, benim patroniçem Hürriyet gazetesinde yazıyor, seni yazsın ister misin? Pazarcılık hayatın biter valla, tekrar soruyorum değiştirecek misin?”

 

Adamcağız; “Çattık ya” deyip geceliği değiştiriyor, bizimki eve savaş kazanmış asker edasıyla geliyor.

 

“Hahah al bakalım, değiştirdim. Senin kim olduğunu söyleyince adam korktu.”

 

Bir şey demiyorum, o benimle o kadar gurur duyuyor ki; “Ha evet kesin yazacağımdan korkmuştur.”

 

Ivanka seni çok seviyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları