Korkunun kokusu ve ısırıklarımız

SEDA Meşeli’nin “Uganda bitti, bu yaz Gürcistan’dayım” cümlesini aktardığım arkadaşlarımın ilk tepkisi şu oldu:

- Eh tabii para olunca, elinde saz, her mevsim yaz.
- Yahu paran olsa Uganda’ya mı gidersin, Gürcistan’da mı geçirirsin koskoca yazı?
- Doğru bak düşünmemiştim, kesin deli o zaman!
Ya deli, ya parasını artık nasıl savuracağını bilemeyen, arayışta bir zengin ya da...
Seda’nın bir taşlanmadığı kaldı...
Evet Seda deli...
Neden?
Hap haline getirdiği yiyecekleri, kuyudan çekip kaynattığı suyla içerek karnını doyurduğu, sıtmayla cebelleşen çocuklarla aynı şartlarda yaşamakta inat ettiği, konaklama parasını gönüllü hizmet ederek çıkardığı için değil. -eh tabii bu kadar har vurup harman savurmaya para dayanmaz-
Korkularının üzerine gittiği için...
Keşfetmenin önündeki en büyük engeli keşfettiği için...
Bunu sadece 23 yaşında yapabildiği için...
Ne kadar öfkelensek az kendisine, ne kadar atıp tutsak az...
Aslında öfkemiz kendimize belki de...
Düşünün bakalım neden diye...

Korku, siz küçükken, karanlık bir oda, perili olduğu söylenen terkedilmiş bahçeli bir ev ya da evinden çıkmayan esrarengiz bir komşunun perdesinin arkasındakilerdi...
Büyüdünüz...
Korkularınız da büyüdü...
Sınırlar, kurallar, bahaneler derken, korku, tüm adımlarınızın önündeki tek engel oldu, zincirlediği beyninize bekçi yaptı sizi.
Yapmayı isteyip de yapamadıklarınızın gizli aktörü, işinizin, eşinizin, hayatınızın kölesiyseniz pranganızın üstündeki yazı, size reva görülen ve hoşlanmadığınız her muamelenin devamını garantiledi bu beş harfli kelime...
Kaybettiklerinizden daha fazla ne kaybettirir ki korkusuzluk?
Kokusu bile vardır korkunun.
Siz hissetmezsiniz belki korkunun kokusunu, ama gidin bakalım mahallenin en sakin köpeğinin yanına korkuyla...
Sizi ısıracağını düşünün, parçalara böleceğini, bedeninizin en narin yerlerinde acıyla, ömrününüzün sonuna kadar taşıyacağınız büyük bir iz kalacağına inanarak gidin o köpeğin yanına...
Isırılırsınız...
Masum, evcil bir köpeğin algıladığı korkunun kokusunu, koskoca hayat nasıl algılamasın da sizi ısırmadan bıraksın?
Ruhunuzdaki o ısırıkların hiçbiri geçmez, üstelik hepsinin bir adı vardır...
Şu sol bacağınızdaki ısırık, eleştirilmekten korktuğunuz için söyleyemedikleriniz...
Sağ kolunuzdaki alay ederler, küçümserler diye yapmadıklarınız...
Ayıptır söylemesi poponuzdaki ısırık, toplum dışına itilmekten korkup herkesle aynı oyu verdiğiniz partiyle geçirdiğiniz öfkeli günler.
Kalbinizdeki ısırık ... Sevmekten korkup beceriksizce...
Neyse onu ne ben tahmin edeyim ne siz söyleyin...
Nasıl yeterince ısırık var değil mi?
Öyle kuduz aşısı falan da geçirmez tedirginliğini, huzursuzluğunu bu ısırıkların...
Oysa sadece bir adım...
Belki bütün hayatınızı değiştirecek...

Korkularının üstüne gitmekle kalmamış Seda, keşiflerini başkalarıyla da paylaşmak ve biraz da olsa tanımadığı, dünyanın bir ucundaki bu insanların yaşamlarını güzelleştirmek istemiş. Arkadaşı Xavier Allard’la çektiği fotoğrafları sergiliyor Ankara’da, Galeri Kara’da.
Diyor ki “Şimdi hem gönüllü çalışmanın, hem de yolculuğun fotoğraflarını sergileme imkanı bulduk. Sergiden bir gelir elde edebilirsek eğer, arzumuz Uganda’da çalıştığım köye yardım etmek”.
Duyar gibiyim bazılarının “Bizim yoksul köylerimiz dururken Uganda’daki köye yardım etmek de neymiş!” dediklerini...
Canım siz de bir emek verin, para kazanın Türkiyemizin bir köyüne gitsin o yardımlar da.
Dünyadaki varlığınızın anlamını, sizi diğer yaratılmışlardan ayıran ve üstün kılan erdemleri de keşfedeceksiniz emin olun.
Dünyanın diğer ucundaki çocuklar sizi ilgilendirmese de hiç olmasa bu ülkenin çocuklarına, geleceğimize bir faydanız dokunsun.
19 Temmuz’a kadar sergilenecek olan fotoğraflar “Afrika’dan Orta Doğu’ya Yollar, Çehreler, Hayatlar” adını taşıyor.
Gitmekten korkmayın... (Seda Meşeli ile iletişime geçmek isteyenler için sedagurcistanda.blogspot.com)
Yazarın Tüm Yazıları