Geriye ne kaldı?

HUKUKUN ırzına geçildiği bir ülkede yaşıyorsanız, su gibi, oksijen gibi her gün, her an ona ihtiyaç duyar hale geliyorsunuz. Öyle ya... Yaşadığınız ülkede, Anayasa hukuku doçenti sıfatını taşıyan, üstelik Anayasa Mahkemesi Raportörü olan biri dahi “hukuk” adına “hukuksuzluğu” savunuyorsa, başka ne yapacaksınız?

Haberin Devamı

Neyse ki dün TBMM Adalet Komisyonu’nda bir yasa tasarısı görüşülürken, muhalefet milletvekilleri Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in ağzından “kerpetenle diş çeker gibi” zorlayarak, bazı laflar alabilmişler.
Anlaşılan, son günlerde hangi taşı kaldırsanız altından çıkıveren Anayasa Mahkemesi Raportörü Osman Can’ın “Anayasa Mahkemesi’nin (önüne gelen Anayasa değişikliği ile ilgili yasayı) iptale karar vermesi durumunda, parlamentonun bu kararı yok saymasını kesinlikle isterim” türü, hukukla, akılla, bilimle bağdaşmayan lafları bardağı taşırmış.
Biliyorsunuz Osman Can isimli muhterem, hukuk literatürüne yeni sayfalar ekleyen buluşlarını sergilerken, sadece “Meclis Anayasa Mahkemesi’nin kararını tanımasın” demekle kalmadı.
“Anayasa Mahkemesi’nin vereceği iptal kararını Başbakanlık Resmi Gazete’ye gönderip yayınlatmasın. Böylece 12 Eylül günü yapılacak referandum sırasında halkın Meclis’ten çıkmış olan metne oy vermesi sağlanmış olur” gibi, ancak aklını peynir ekmekle yemiş birinin söyleyebileceği şeyler de söyledi.
Dahası, kendisinin beğenmediği bir karar vermesi halinde Anayasa Mahkemesi’ni de, verdiği kararı da “yok” sayacağını ifade etti.
Böylece Anayasal sistemi Osman Can beyefendinin arzusuna göre yeniden dizayn etme gerektiğini hepimize anlatmış oldu.
Adalet sisteminin bugünkü hale gelmesinin baş siyasi sorumlusu olan Sadullah Ergin de -bir dönemin notorius (kötülükleriyle tanınmış) Adalet Bakanı Hüseyin Avni Göktürk de öyle idi-, muhalefet milletvekilleri yakasına yapışıp, yargıyı bu tür saldırılardan koruması gerektiğini anımsatınca, kanımızca mecbur kalıp:
“Kimden gelirse gelsin sürmekte olan bir davayı etkileyebilecek mahiyetteki beyanlardan kaçınmalıyız. Elbette mahkemelerin vermiş olduğu kararlar eleştirilebilir. Ama yargılama süreci devam ediyor ise hepimiz buna itina etmeliyiz. Gizli tanıklarla görüşerek, beyanlarla bu davaları etkileyecek tavırlardan hepimizin kaçınması gerekiyor” demiş.
Gördüğünüz gibi, yargıya müdahaleyi önlemeye kararlı bir siyasetçinin üslubuyla değil, o sırada maruz kaldığı eleştirileri savuşturmak isteyen, samimiyetsiz bir politikacı üslubuyla konuşuyor. Çünkü aslında yargıyı etkilemek isteyenlerden farklı düşünmüyor.
Düşünse, “Yargı” erkini siyasi iktidarın dümen suyuna sokacak Anayasa değişikliğini gerçekleştirmek için can havliyle gayret gösteren isim olur muydu?
Gerçekten ilginç bir dönem yaşıyoruz:
Üniversite’den, medya’dan, iş dünyası’ndan, silahlı kuvvetler’den sonra şimdi de Anayasa Mahkemesi’yle, Yargıtay’ıyla, Danıştay’ıyla tüm “yargı”yı çökertmek için ahlak tanımayan bir kampanya sürdürülüyor ama yine de bazılarımız bu rezaleti savunuyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları