Vicdanı olana mektup

BUNA bir “makale” demeniz gerekmiyor. Çünkü bugün bir makale değil bir “mektup” yazmak amacıyla tuşlara basıyoruz.

Haberin Devamı

Elbet şahsi bir mektup değil. Belki de herkesi ilgilendiren türden. Çünkü bazı hâkim ve savcılara yazıyoruz.

Ama belli birine değil. Belki hepsine, belki de birine...

O “biri” kimdir, bilmiyoruz ama elindeki dosyada “asli fail” görünen insanı, “kaçma ve delil karartma şüphesi bulunmadığı için” serbest bırakırken, gazetecilik faaliyetinin gereği olarak belge toplayan insanın tutuklu kalmasından vicdan azabı duymayan hangi savcı veya hâkim varsa ona yazıyoruz.

Eylemciyi gazeteci, gazeteciyi eylemci sanan kim ise ona yazıyoruz.

Hukukun temel ilkelerinden biri olan “masumiyet karinesi”ni yok sayan, o yüzden önüne gelen zanlıyı hapse atan hangi savcı ve hâkim ise ona yazıyoruz.
İfade özgürlüğünden korkan, gerçekleri yazmayı kâbus haline getiren savcı kim ise ona yazıyoruz.

Kamuoyunu ve yargıyı etkilemeyi kendisine hak sayan, bunun için -yasa hükümlerini çiğneyerek- medya organlarına tek yanlı ve gizli bilgi sızdıran savcılar kimlerse onlara yazıyoruz.

Türkiye’deki yargı sistemini Sultan Hamit döneminin Yıldız Mahkemesi’ne, Osmanlı’nın Kürt Mustafa Divanı’na veya Bekirağa Bölüğü’ne (Bekirağa Bölüğü, kötü ününü her dönemde muhaliflerin kapatıldığı bir hapishane olarak kazanmıştı. 1870-1922 arasında, yaklaşık yarım yüzyıl boyunca İstanbul’un korku uyandıran tutukeviydi- Kaynak: Vikipedia) çevirmenin sorumluluğu kimde ise ona yazıyoruz.

Ve... Akşamları evinizde yemek yerken sizin çocuğunuzun, “Baba ya o insanlar suçsuzsa?” diye sormasından korkup korkmadığınızı öğrenmek için yazıyoruz.  

*

Haberin Devamı


Not: NTV’de önceki akşam yayınlanan “Basın Odası” programına katılan Hürriyet ve Radikal gazeteleri yazarı Nuray Mert ile Star gazetesi yazarı Ergun Babahan arasında 1970’lerin sonunda cereyan eden Kahramanmaraş ve Çorum olayları tartışılırken şu konuşmanın geçtiğini öğrendim:

“Nuray Mert: Provokasyon devreye nasıl girer, sizin gazetenizde yazar arkadaşınız var, ajan provokatördü, ona sorun, o size anlatsın 70’lerde...

Ergun Babahan: Sizin gazetenizde daha çok var, konuşacaksak öyle.

Nuray Mert: Mahir Kaynak bu tescilli. Bizim gazetede öyle biri yok.

Ergun Babahan: Vardı, eskiden kod adları filan vardı.

Nuray Mert: Ben isim verdim. Siz de bizim gazetedekilerin ismini vermek mecburiyetindesiniz.

Ergun Babahan: Başyazarınız var işte. Oktay Ekşi darbenin Meclis’inde olmuş.

Nuray Mert: Mesleği belli bir insanla Oktay Ekşi’yi aynı yere mi koyuyorsunuz? Bilmiyorum size ne karşılık verir.”

Nuray Hanım’ın merak ettiği karşılığı vereyim:

Bana “kod adlı bir provokatör” diyen o bacaksızı, hukukun verdiği tüm imkânları kullanarak, doğduğu yere kadar kovalayacağım.                         

O. Ekşi

Yazarın Tüm Yazıları