THY kazasında fiyaka ve çuvallama

İLK doğru haber Türkiye’ye özel bir e-mail ile geliyor. Doğru haberi daha sonra önce Hollanda TV’si veriyor.

Hollanda’nın resmi TV kanalı doğru haberi yayınladığı dakikalarda, bizimkiler burada "Çok şükür can kaybımız yok" diyerek davul çalıyor.

THY uçağının Amsterdam’da düşmesinin ardından İstanbul ve Ankara’da yaşananlar, çağdaşlık nedir, sorusunu bir kez daha hepimizin gözüne sokuyor.

HOLLANDA TV’Sİ

Dün konuştuğum Hollanda TV yetkilileri:

"Bizim arkadaşlarımız kaza yerine gittiği anda, hayatlarını kaybedenleri görüyor. Uçak düştüğünde maalesef durum belliydi."

Bu kısa açıklamada iki unsur var. Bir, düzgün ve doğru habercilik. İki, bizdeki resmi açıklama skandalının sırıtması.

Önce Hollanda TV’sinde, hatta hemen bir kaç dakika sonra, bizdeki haber kanallarında yayınlanan görüntüler, "Orada hayatlarını kaybeden insanlar var" düşüncesini uyandırıyor.

Aynı dakikalarda, bizimkiler tersi açıklamalar yapıyor.

GÖREV KOTİL’İN

TV’lerde açıklama için, birbiriyle üç kişi yarışıyor. THY Yönetim Kurulu Başkanı Candan Karlıtekin, THY Genel Müdürü Temel Kotil, Ulaştırma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Suat Hayri Aka.

Üçü de, kazada kimsenin ölmediğini duyuruyor. Türkiye derin bir nefes alıyor. Oysa, aynı dakikalarda Hollanda doğru haberi yayınlıyor.

Bu tam skandal:

1-Resmi açıklama ile hepimize yanlış haber veriyorlar.

2-TV’lerde mikrofon kapma yarışına çıkıyorlar. Kimse ölmedi ya, TV’lere çıkıp, bunu ben açıklarım, fiyakası. Oysa, türü ne olursa olsun, açıklama görevi THY Genel Müdürü Temel Kotil’e ait.

ERDOĞAN’A SORU


Yapılan açıklamalara Tayyip Erdoğan bile güvenmiyor.

O kadar ki, kazayı TV’lerden izleyen Erdoğan, o sırada orada bir işadamını görüyor. Onu arıyor. İşadamı ona doğruyu söylüyor:

"Kazada ölenler var."

Burada soru Erdoğan’a:

"Madem kendi atadığın adamlara güvenmiyorsun, o zaman onlara neden görev veriyorsun?"

Kazayla ilgili kriz masası kuruluyor. Yanlış açıklamalar ve telaş eşliğinde, kriz yönetiminin kendisi krize saplanıyor.

Çağdaş devlet böyle zamanda belli oluyor. Son yıllarda sık sık gündeme geliyor, türban ne kadar serbest kalırsa, o kadar çağdaş oluruz, söylemi.

Kim ne takarsa taksın, kime ne. Boş nutuk bunlar. Çağdaşlık, kriz yönetmekle belli oluyor. Son örnek, THY kazası.

İşçiden patrona: Sıra sana gelecek

ADANA ve Gaziantep’te tekstil firmalarında işini kaybeden kaybedene. Ürkütücü görüntüler ve sözler.

Tekstil İşçileri Sendikası Başkanı Rıdvan Budak iki-üç gün o yörede dolaşıyor, tekstil firmalarında çalışan işçilerle birlikte oluyor. Budak konuşmalarında patronlara seslenerek, "Siz de bizim sesimiz olun, batarsak birlikte batacağız, zaten batıyoruz" diyor.

Patronlar şikayetçi, ancak sesleri işçiler kadar gür çıkmıyor. Hele de, hükümetle arayı iyi tutma çabasındaki bazı sanayi odası başkanları tam tersine, seslerini hiç çıkarmıyor. Bazı patronlar o başkanların peşinde.

İşçiler durumun farkında. Rıdvan Budak konuşurken, işçiler hep bir ağızdan patronlara bağırıyor:

"Susma, sustukça sıra sana gelecek".

Pek çok koşulda, pek çok alanda geçerli olan bu slogan, şimdi yine geçerli.
Yazarın Tüm Yazıları