Yasa değil, yürek gerek

Ege CANSEN
Haberin Devamı

Ecevit'in, üç ay için kurduğu yeni hükümetin yapacağı işlerin başında, ‘‘bankalar yasası’’nın çıkartılmasını koyması, dikkat çekmedi galiba. Ancak bu, bizim uzun süredir ve giderek artan dozda, kamuoyunun dikkatine getirmeye çalıştığımız, Türkiye'nin içinde bulunduğu ‘‘bankacılık kepazeliği’’nin nihayet kafalara dank ettiğinin bir işaretidir. Pek tabii, tam uyanma hali henüz ufukta yok. Özellikle, sıra tedbir alma aşamasına gelindiğinde, yine hiçbir işe yaramayan, sadece kırtasiyeciliği artıran ve devlete masraf kapısı olan ‘‘yüreksiz’’ yasal düzenlemelerle yetinileceğinden korkuyorum. Bu ülkede, iktisadi işlerin aslını anlamama, meselenin köküne inmeme konusunda tam bir ‘‘ulusal mutabakat’’ var. Bu mutabakatın gerekçesi de en iyi bildiğimiz ve içinde iyi kötü ayakta kaldığımız ‘‘yaşam biçimi’’ni koruma içgüdüsü. Bilimsel kurallara uygun bir yaşam tarzında ‘‘elimizdekini kaybetmekten’’ korkuyoruz. Sonuç olarak, bir yandan şikâyet etsek de, kurulu düzeni savunmakta müthiş refleksimiz var.

Gelelim şu banka işine. Önce işin kuramını söyleyelim. Ödünç para alan işadamlarımın hâkimiyetinde banka olmaz. Bankanın mesuliyeti, ‘‘mevduat sahibine’’ karşıdır. Kredi müşterisi olan kişi ve kurumların ‘‘patron’’ olduğu bankacılıktan hiçbir ülkeye yarar gelmez. Bankacılık, ‘‘mevduat toplama’’ izni (ruhsatı, yetkisi, imtiyazı, lisansı) üzerine kurulmuş bir faaliyettir. Bu ruhsatın kötüye kullanılmaması için, banka patronlarının dolaylı veya dolaysız hiçbir sınai veya ticari faaliyeti olmaması gerekir. İşin esası budur. Adı banka olmakla birlikte yukarıda ‘‘ruhunu’’ açıkladığımız bankacılıktan başka, bankacılık türleri de vardır. Bunlara ‘‘yatırım bankası’’ denir. Hakeza ‘‘İslami bankacılık’’ da bir nevi yatırım bankacılığıdır. Bu kabil bankalara yatırılan paralar ‘‘vedia’’ yani ‘‘emanet’’ değildir. (Tevdi, mevdu, mevduat kelimeleri bu kökten türemiştir.) Bunlar batma rizikosu içeren ‘‘yatırım’’lardır. Eğer bir para ‘‘vedia’’ olarak, ‘‘emin’’ bir kuruma tevdi edilirse, düşük getiri sağlar. Çünkü bu tevdiden amaç paranın güvenli saklanmasıdır. Bu gibi ‘‘mevduat’’ın belli bir kısmının, devletin aracılığıyla ‘‘sigorta’’ edilmesi de fevkalade yararlıdır. Eğer amaç yüksek ‘‘getiri’’, yani faiz veya kâr payı elde etmek ise, orada bir ‘‘mevduat’’ın varlığından bahsedilemez. Dolayısıyla ‘‘mevduat sigortası’’ bu kabil para yatırımlarını kapsamamalıdır.

Kıta Avrupası'nda ve Japonya'da ‘‘genel bankacılık’’ teorisi geçerlidir. Bankalar hem mevduat toplar, hem de iştirakte bulunur. Ancak bu ilişkide, sanayici bankaya değil, bankacı sanayiye patronluk eder. Üstelik, Almanya ve İsviçre'de bankacılıkta o kadar katı ‘‘ahlaki/yasal’’ kurallar geçerlidir ki, karma sistemden doğabilecek sakıncalar hemen hemen asgariye inmiştir. Japonya ise, içine girdiği krizle ‘‘yanlış’’ uygulamasının ceremesini çekiyor.

SON SÖZ: Girişimciye, banka emanet edilmez.



Yazarın Tüm Yazıları