Y.O'ya verilen para az

Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer... Türkiye'nin dünya çapındaki ceza hukukçusu... Yaşayan tek ordinaryüs profesör unvanlı hukukçumuz... 10 Şubat 1918 İstanbul Fatih doğumlu... İstanbul Erkek Lisesi ve İstanbul Hukuk Fakültesi 1938 mezunu. 1944'te aynı fakültede doktorluk, ardından ABD İllinois Üniversitesi Kriminoloji Bölümü'nde 2 yıl staj ve araştırma... 1942'de doçent, 1949'da profesör, 1957'de ordinaryüs... O gün, bu gün Türkiye'nin karışık günlerinde, en karmaşık kanunlarında görüşü alınan bilim adamı, hukukçu.

‘‘Hocaların hocasının hocası’’ Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer'de, öğrencisi olduğumuz yıllardan bu yana tek değişiklik, biraz kilo vermiş olması. Ses tonundan kaşlarını çatmasına, parmaklarını sallamasından saçlarını düzeltmesine, siyah deri çantasından 40 yıldır oturduğu Gayrettepe'deki mütevazı apartman dairesine kadar her şey eskisi gibi. Bizim hatırımız için o gün spor giyindi, yoksa Sulhi Hoca'yı kravatsız görmek ne mümkün. 52 yıllık eşi, sağ kolu, yavruları Zühal ile Cemal'in annesi Merih Hanım'a da yıllar vız gelmiş. Bir genç kız gibi yine eşinin etrafında pervane, daktiloyu yıllar önce rafa kaldırıp bilgisayarın uzmanı olmuş. Torunları Şölen ve Ülkü de ziyaretlerine gelmez mi, gel keyfim gel. Dönmezer Hoca hazır bu kadar keyifliyken, bize tarihi sırlarla dolu anılarını anlatmasını isteyelim. Bahse girerim bizi kırmayacaktır, siz usuldan çaylarınızı yudumlayın.

Türkiye’de ceza ve hukuk adaleti geç yerine geliyor

- ‘‘Avukat tutma, hákim tut’’ ne kadar felaket bir söz. Evet yargının problemi çok, ama bu kadarı da mübalağa. Bütün hákimler rüşvet alıyor diyemezsiniz, her meslekte olduğu gibi bu camia içinde de yanlış adamlar bulunabilir. Büyüyen ülkelerde rüşvet de olur, hırsızlık da, yolsuzluk da. Hem büyümek, hem de bunlar olmasın yok, bilime aykırı. Türkiye'nin asıl meselesi ceza ve hukuk adaletinin geç tahakkuk etmesi. Ceza davası açılıyor, hazırlık tahkikatı doğru dürüst yapılmadığı için adam 3 sene hapishanede sürünüyor, sonra beraat ediyor, bu zulümdür. Çok yıllar önce bir gazete aleyhinde tazminat davası açtım, tam 8 sene sürdü. Sonunda Allah müstehakını versin deyip bir daha şahsi dava açmamaya karar verdim. Sözde avukatım var, her celsede bana gelerek görüş isteyip neyi nasıl yazacağını soruyor. Karar Yargıtay'a gitti, can ciğer sınıf arkadaşım olan daire başkanı, mahkemenin hükmettiği tazminatı mübalağalı bulup kararı miktardan bozdu. Hákim kararında ısrar edince bu defa Genel Kurul'a gitti. Başkanı olan sınıf arkadaşım Pehlivan Fevzi de miktarı fazla buldu.

Eve dönüş yasasında dağ fare doğurdu gibi

- Halk arasında eve dönüş adı verilen pişmanlık yasası dağ fare doğurdu gibi oldu ama, biraz daha bekleyelim. Terörle mücadelede etkin pişman hükümleri getirmek şart, yani eğer biri insan terörizme katılmış, sonran büyük bir pişmanlık hissetmiş. bu da sabit olmuşsa, belirli şartlarla bu adamın cezasında indirim yapılabilir, hatta hiç ceza verilmeyebilir. 4422 sayılı kanunda biz bu hükmü daimi hale getirdik, mesela mafyaları bildirenin cezası iniyor.

Ezanın Arapça okunması geriye atılmış bir adım

- Bütün tarihimize bakın belki küçük geri adımlar olmuştur ama, hep ileriye gitmişiz, gidiyoruz. O geri adımlardan birisi Demokrat Parti'nin ezanı yeniden Arapça okutmaya başlamasıdır. Ezanda geçen kelimeler Kuran'ın kelimeleri değil ki. Ben dualarımı hep Türkçe yaparım, namaz kılarken çocukluğumda öğretilen birkaç sureyi okurum.

Cemal Gürsel'in umumhane emri

- Cemal Gürsel 27 Mayıs'tan sonra bir gün üniversiteye geldi, hepimiz Mavi Salon'da toplandık. Paşa kendine has şivesiyle ‘‘Bugün size iki şeyden bahsedeceğim’’ diye söze başlayıp devam etti: ‘‘Birincisi, bana şikayet ettiler ki, bazı umumhaneler kaçak çalışıyor diye mütemadiyen kapatılıyormuş. Ben de şimdi emir verdim, kapatmayın bunları yahu diye. İkincisi, ey hocalar haberiniz olsun ki Güneydoğu'da büyük tehlike var, oradan Türkiye'nin başına bela gelebilir, şimdiden tedbirinizi alın.’’

Türban konusu, hukuki olarak çözülmüştür

- Türban konusu hukuki bakımdan Türkiye'de çözülmüştür, mesele bitmiştir. İnsan sokakta istediği gibi giyinir, kimse müdahale edemez, aksi halde insan haklarına aykırılık olur. Fakat her devlet, kamu hizmeti verirken, bundan istifade edecek olanların belirli şartlara uymalarını ister. Laik toplumda bu şart konulurken dini kurallar değil, toplumsal gerçekler dikkate alınır. Ne olmuş Türkiye'de, Anayasa Mahkemesi, Danıştay bu meseleyi bitirmiş, artık bunun tartışılacak tarafı yok. Hukuku değiştirmeye gücün yetiyorsa değiştir kardeşim. Dünyada babam kadar sevdiğim insan Atatürk'tür. Onun kurduğu laik Türkiye'ye hiçbir şey olmaz.

Bütün hayatını karşılayacak ölçüde para verilmesi lazım

- Y.O. adlı çocukcağızın başına gelenler, Avrupa'da da yaşanıyor, Fransız Yargıtayı'nın bu konuda kararları var. Baba tazminat davası açmış, sonunda hakim bey 60 milyarı uygun bulmuş. Olur mu böyle şey, böyle bir hadise için çok komik bir rakam. O zavallı çocuğa bütün hayatını karşılayacak ölçüde para verilmesi lazım. Bu çocuk evlenemez, çocuk sahibi olamaz, cinsel ilişki kuramaz, kimse işe almaz, sırtında hep bu damga ile yaşayacak, felaket bir durum. O halde bütün bunları tasfiye edecek gereklikte bir tazminata niye hükmetmedin sayın hakim?.. 60 milyar o zaman belki büyük göründü ama, bak şimdi işe yaramaz miktar haline geldi.

Hortumcular kapıma dizildi ama hiçbirine görüş vermedim

- Yenerciğim, hepsi günlerce kapıma dizildi ama, hortumcuların hiçbirine mütalaa vermedim. Devlete karşı gelen, silah çeken birilerine de. Eğer verseydim, yemin ediyorum bütün Gayrettepe'yi satın alabilirdim. Bak 40 yıldır bu eski evimde oturuyorum, alnım ak, huzurum yerinde.

Karşı devrimciler laikliği güçlendiriyor

- Senelerce şeriat hukukunun egemen olduğu bir insan toplumunda laiklik esası kabul edildiği zaman, karşı devrimci hareketler olur. Türkiye'de olan da budur ama, bu karşı devrimciler hep çok güçsüzdür, öyle kalmaya da mahkumlar. Bunca yıllık hayat, hukuk, tarih tecrübeme dayanarak büyük bir güvenle söylüyorum, hiç kimsenin gücü Türkiye'de laikliği ortadan kaldırmaya yetmez. Hepimiz aydınlar olarak onun arkasındayız, onun koruyucusu ve savunucusuyuz. Fransızların bir sözü vardır, ‘‘Bazı ihlaller kuralları doğrular’’ derler, çok doğru. Bakın bu yapılanlar laiklik ilkesinin güçlenmesine neden oluyor, insanlar onu unutmayıp hep ayakta tutuyor.

40 yıl önce idamı ben de savunuyordum

40 yıl önce idam cezasını savunup, mutlaka gereklidir diyordum. Adnan Menderes ve arkadaşlarının asılmasından sonra, bende ölüm cezasına karşı fevkalade bir nefret uyandı. Yassıada mahkemeleri ve o idamlar Türkiye'nin yüz karasıdır.

Müthiş bir hafızam var, 3 yaşındaki olayları bile hatırlıyorum. Mesela İstanbul işgal altındayken İngiliz askerlerinin bando mızıkayla caddelerden geçişini gözümün önünde. İstiklal Savaşı başladı, bizimkiler her gün muhtelif şehirleri kurtarıyor. Bizim ev, Fatih'teki Millet Kütüphanesi'nin karşı köşesindeydi. Gece 2'de bütün camilerden toplu halde sela verilmeye başlardı. O zaman anlardık ki, Anadolu'da bir şehrimiz daha kurtarılmış.

En büyük hobim marangozluk, evdeki kütüphaneleri kendi elimle yaptım, tornaları dahil. Yazlık evimizdeki tezgahlarım, el aletlerim dehşettir.

YARIN: TAYYİP ERDOĞAN’IN SİİRT KONUŞMASI
Yazarın Tüm Yazıları