Kıbrıs'ta çözüme doğru mu?

CUMHURBAŞKANI Denktaş ile Klerides görüşmelere başladıkları zaman BM Genel Sekreteri Temsilcisi'nin not tutmakla yetineceğini ilan ettiler.

Oysa başından beri Genel Sekreter Kofi Annan'ın ABD'nin ve AB'nin de desteği ile kendi çözüm paketini zamanı geldiğinde masaya yatıracağı belliydi. Başka çaresi de zaten yoktu. Denktaş ve Klerides'in aralarında bir çözüm metni oluşturmaları mucize gerektirirdi.

Annan'ın önerilerini irdelemeden önce şu üç nokta üzerinde durulmalıdır. Birincisi, AB'den soyutlanmış olarak Kıbrıs sorununun çözümüne Türkiye'nin ve KKTC'nin ihtiyacı olup olmadığıdır. Bu sorunun cevabı ancak olumlu olabilir. Evet, Kıbrıs meselesi mali bakımdan Türkiye için kaldırılamayacak bir yük sayılamaz. Fakat Türk-Yunan anlaşmazlıklarının temel öğesini oluşturduğundan hem politik ve hem de dolaylı olarak ekonomik bakımdan ağır bir yüktür. Kıbrıs sorunu uluslararası alanda Türkiye'nin enerjisini tüketmiş, birçok fırsatların kaçırılmasına neden olmuştur. İkincisi, yine Türkiye'nin AB üyeliğini bir tarafa bıraksak bile, Güney Kıbrıs'ın çözüm olmadan AB üyeliğine kabul edilmesinin özellikle Kıbrıs Türklüğü için çok çetin sorunları beraberinde getireceği kesindir. Hemen değilse bile birkaç yıl sonra Kıbrıs Türkleri büyük bir fırsat kaçırdıkları için dövüneceklerdir. Üçüncü nokta, Kıbrıs sorunu ile Türkiye'nin AB üyeliği süreci arasındaki etkileşime ilişkindir. AB üyeliği pahasına normal olarak bir çözümde katlanılabilecek fedakárlıkların ötesinde ödün vermemek prensibi kuşkusuz doğrudur. Buna karşın dengeli bir çözümün Türkiye'nin AB üyelik sürecine ivme vereceğini görmezlikten gelemeyiz.

* * *

Kofi Annan'ın önerilerini bu üç noktayı aklımızda tutarak değerlendirmeliyiz. Bu öneriler bir müzakere zemini olarak takdim edildi. Bir müzakere marjı teorik olarak belki var, fakat gerçekte bu marjın çok geniş olduğu sanılmamalıdır. Paketin denklemi son derece hassas ve karmaşık. Bir yerini oynattınız mı dengeler kolaylıkla bozulabilir. Demek oluyor ki paketi kolay kolay değişmeyecek bir bütün olarak ele almak durumundayız.

Ben 156 sayfalık metni tabii görmedim. BM'ce hazırlanan 9 sayfalık özeti inceledim. Görebildiğim kadarıyla kurucu devletlerin egemenlikleri ve ortak devlette siyasal eşitlik alanlarında Türk tarafının istekleri geniş ölçüde karşılanmış. Rumların ortak devlette Türklere dayatmada bulunmalarına imkán bırakılmamış. Güvenlik alanında Türk tarafının kaygılarını gözeten düzenlemeler yapılmış. Ortak devlet vatandaşlığına ek olarak kurucu devlet vatandaşlığının ihdası Türk bölgesinin egemenliğini hem sembolik olarak ve hem de fiilen kuvvetlendiriyor. KKTC'nin şimdiye kadarki hukuki tasarrufları da saklı tutulmuş.

* * *

Türk tarafı için çok zor konulardan biri kuşkusuz sınır ayarlamalarıdır. Halen Kıbrıs'ın % 36'sından fazlası Türk kontrolü altında. Bu oranın % 28.5 civarına indirilmesi öngörülüyormuş. Elimdeki özette bu konuya temas edilmemiş. Ancak 1986'da Türk tarafının % 29(+)'yı kabul ettiğini biliyoruz. 1974'ten beri 35-40 bin Türk'ün yerleştiği toprakların terk edilmesi şüphesiz üzücü olacaktır, fakat günün birinde toprak ayarlamaları yapmak gerekeceği hep biliniyordu. Nitekim Maraş bölgesi bu düşünce ile yerleşime açılmamıştı.

Güçlük arz eden bir başka konu, Türk bölgesindeki Rum gayrimenkulleridir. Bu sorunun çözümü için takas, tazminat, kiralama, tapu iadesinin ertelenmesi gibi çözümler öngörülmüş. Gayrimenkullerin eski sahiplerine iadesi yüzünden kimsenin evsiz barksız kalmaması gerektiği vurgulanmış. İkamet serbestisi konusunda kurucu devletlere kısıtlama hakkı tanınmış. Kurucu devletin vatandaşı olmayan kimseler yerli nüfusun muayyen bir oranının üstünde ikamet hakkı alamayacaklar. Bu oran ilk yılda % 1'den başlayarak tedricen artacak. 20 yıldan sonra % 33'e ulaşılabilecek ve o düzeyde dondurulacak.

* * *

Kıbrıs Rumları, Yunanistan'ın da baskısı altında, Annan'ın önerilerini kabule hazırlanıyorlar. İçlerinde çözüme karşı olanların Türk tarafının önerileri reddetmesini bekledikleri muhakkak. Böyle bir hata yapmayalım. Annan'ın önerileri Türk tarafının kaygılarının büyük kısmına cevap vermektedir. ‘‘En iyi, iyinin düşmanıdır’’ altın kuralını hatırlayalım. Gereken siyasi cesareti gösterelim.
Yazarın Tüm Yazıları