Kötü örnek M. Ali Bayar

SEVGİLİ okuyucularım, siyasetteki kızışmanın doruk noktasına ulaştığı günler yaşıyoruz. Ortada iki ana unsur var. Siyasetçiler ve partiler.

Bu iki sinir bozucu unsuru önümüzdeki günlerde sık sık irdelemekte, gündeme getirmekte yarar görüyorum. Bunları tek tek bilmek zorundayız... Çünkü bunlar ‘‘bizi temsil eden, bizim adımıza karar alan’’ kişi ve kurumlar.

İçlerinde sağlam duran, özü sözü bir, ilkelerinden ödün vermeyen, sapmayan, yolsuzluğa bulaşmayan, kişisel çıkar peşinde olmayan az sayıda saygın insan var. Ama ne yazık ki pek çoğu böyle değil.

Yatıyoruz kalkıyoruz, her gün onların marifetleri ile karşılaşıyoruz.

Her şeyi kendilerine yontuyorlar. Toplumun değil, kendi kişisel çıkarlarının peşinde koşuyorlar...

Ve ne acıdır ki, bazen hiç ummadığımız siyasetçiler de bu kervana katılıyor. İlkesizlik sergileyip siyasetin o pislik çarkları arasında kendi kendilerini harcıyorlar, harcatıyorlar.

***

Bugün size Mehmet Ali Bayar'dan söz edeceğim. Onu saygın, düzgün, nitelikli, lekesiz bir insan ve çok önemli görevlerde bulunmuş bir diplomat olarak tanıdık. Washington'da Türkiye Büyükelçiliği Müsteşarı idi. Siyasete soyundu ve birkaç ay önce mesleğinden istifa edip Türkiye'ye döndü. Demirel'e yakınlığı ile bilinen Demokrat Türkiye Partisi'ne kaydoldu ve hemen ardından genel başkan seçildi. Bu işler elbette daha önceden ayarlanmıştı.

Ama Türk siyaseti seçkin bir kimse kazanmıştı.

DTP bir tabela partisiydi ve fazla bir etkinliği yoktu. Acaba taze kan Bayar bu partiyi canlandırır mıydı? Yeni bir anlayışla, yozlaşmış siyaset çarklarını düzeltmek isteyenlere örnek olur muydu?

***

Seçim kararı alındı, Bayar bir süre sonra İsmail Cem'in YTP'si ile flört etmeye başladı. İki uygar insan ve onların partileri işbirliği yapmak üzereydi. Aday listelerinin YSK'ya verilmesine az kalmıştı.

Birdenbire rüzgárlar değişti!

Arada bir şeyler oldu ve özellikle Demirel, kendine yakın partinin başına getirttiği M. Ali Bayar'a telkinde bulunmaya başladı:

‘‘Sen DYP'ye geç.’’

Demirel,
Çiller'e de aynı yönde doğrultu göstermişti:

‘‘Sen Mehmet Ali'yi partiye al, beraber olun.’’

DTP
'nin seçimde herhangi bir varlık göstermesi zaten söz konusu değildi. Dolayısıyla, Baba'nın formülü her iki tarafın da işine geldi...

***

Ve büyük umutlarla Amerika'dan getirilen saygın, düzgün diplomat... Çiçeği burnunda siyasetçi...

O da ilkesizlik sergiledi!

Önce Çiller'le pazarlık yapıldı. Bu gibi pazarlıkların konusu bellidir. Kendisine ve çok yakın çevresine listelerde yer kapmak. DYP'de Bayar dahil 3-5 yakını için garantili yerler ayarlandı.

El sıkıştılar. Bayar partisinden istifa etti ve DYP'ye üye oldu.

Söylentiye göre Baba kendisine şöyle yol vermişti:

‘‘DYP'ye gir, bu parti ileride sana kalacak.’’

***

İşte size Türk siyasetinden somut bir örnek. Her şey önceden ayarlanacak, Amerika'dan gelip partinin başına geçeceksin, iddialı söylemlerde bulunacaksın ve son anda, listelerin verilmesinden hemen önce partinden istifa edip bir başka partiye katılacaksın!

Ne karşılığında?

Listede garantili yer bulma karşılığında!

Ben şahsen, M. Ali Bayar gibi birinin siyasete girmesine sevinmiştim.

En azından, onun ‘‘ilkeli’’ biri olduğunu zannediyordum.

Ben -kim olursa olsun- partisini ve arkadaşlarını ortada bırakan, kendini kurtarıp onlara ihanet eden insanlardan hoşlanmam.

Türk siyaseti böyleleriyle dolu. (Son örneklerden biri de Kemal Derviş.)

Mehmet Ali Bayar'ı belki biz yanlış tanıdık. Belki onun da öteki kaşarlanmış siyaset erbabından hiçbir farkı yoktu. Türkiye'ye belli bir oyun planı ile geldi, kendini kurtardı ve işi bitirdi!

Evet, M. Ali Bayar'ın ‘‘ilkeli’’ biri olduğunu sanmıştım. Gemisini ilk terk eden olacağını bilemezdim.

Hayal kırıklığına uğradım. Yanıldığıma hem Türk siyaseti, hem de onun adına üzüldüm. Yazık oldu.
Yazarın Tüm Yazıları