Vermeyene bir, verene on sopa

Ege CANSEN
Haberin Devamı

Görevim icabı, sıkıcı yazılar yazmaya devam ediyorum. Konumuz ‘‘vergi reformu’’. Şu sıralarda kentlerde yaşayan halkı en çok ilgilendiren konulardan biri, belki de birincisi, ‘‘yeni vergi tasarısı’’. ‘‘Mal, canın yongasıdır’’ denir. Bu tanıma göre, vergi almak, insandan yonga kaldırmaktır. Tabii, bu rendeleme can acıtır. Nitekim, Fransız maliyeci Jean-Baptist Colbert (1619-1683), vergileme sanatını ‘‘kazı mümkün olduğu kadar az bağırtıp, gövdesinden mümkün olduğu kadar çok tüy yolmaktır’’ diye tanımlamış. Yeni vergi tasarısı tartışıldıkça ‘‘kaz bağırtıları’’ artmaktadır. Kazlar, acıyacak canlarının korkusuna düşmüştür. Doğaldır. Doğal olmayan, kaz yolucuların, kazı mümkün olduğu kadar ‘‘çok bağırtma’’ gibi bir gaye varmış gibi davranmalarıdır.

Vergi reformunun amacı nedir? Benimsenen amacın, ‘‘vergi yükünü, vatandaşlar arasında mümkün olduğu kadar, kişilerin varlık ve gelirlerine göre dağıtmak’’ olduğu anlaşılmaktadır. Bu maksatla, ‘‘gelir’’ kavramı ‘‘Gelir Vergi Kanunu’’ tasarısında yeniden tanımlanmaktadır. Benimsenen yeni tanım, kişilerin ‘‘satınalma güçlerini artıran’’ her türlü oluşumu ‘‘gelir’’ tanımı içine, dolayısıyla ‘‘gelir vergisi’’ kapsamına almayı amaçlamaktadır. Hangi tip servet artışlarının veya gelir türlerinin ‘‘vergiden muaf’’ olacağı ‘‘istisna’’ olarak ayrıca ve gerektikçe tarif edilecektir. Kural ‘‘satınalma gücünü artıran her tür değer akımının’’ vergilendirilmesidir.

***

Hazırlanan vergi tasarısını çeşitli açılardan eleştirmek mümkündür. Ama vergi konusunda da bir şeyler yapmak gerektiği inkâr edilemez bir gerçek. Ne yapılırsa yapılsın, hatta hiçbir şey yapılmasın, tenkitlerden kurtulmak mümkün değil. Bu bakımdan, tasarıyı hazırlayanların ‘‘Bizi niye tenkit ediyorsunuz?’’ diye bozulmamaları gerek. Tenkit edilmek, göreve talip olmanın kaçınılmaz bir sonucu. Gelelim bizim tenkitlerimize:

1. Vergi gelirlerini artırmak, her şeyden soyutlanmış, bizatihi ‘‘kutsal’’ bir iş değildir. Bu bağlamda nihai amaç, orta ve uzun vadede halkın refahını artırmaktır.

2. Halkın refahının artması, ekonomik faaliyetin verimli bir şekilde büyümesiyle olur. Bunun da en önemli girdisi, yatırımdır. Yatırım için de ‘‘tasarruf’’ gerekir. Bir ülkede gönüllü tasarrufların, milli gelire oranı ne kadar yüksekse, o ülkenin daha yüksek bir büyüme hızı elde etme ihtimali o kadar da büyüktür.

3. Verginin, tasarrufu teşvik ederken, tüketimi frenlemesi gerekir. Bu, tasarrufun artması için doğru bir düzenlemedir. ‘‘Harcanmamış gelir, tasarruftur’’. Gelir, yeni tanımıyla ‘‘satınalma gücünü artıran her tür değer akımı’’ mutlaka vergilendirilecekse, bu düşük nispette olmalıdır. Aksi takdirde tasarrufun, yani yatırımın kaynağı kurur.

4. Servetin değerinin artması da ‘‘satınalma gücünü’’ artırır, ama ‘‘gelir’’ değildir. Dolayısıyla ‘‘gelir vergisi’’ kapsamına alınmamalıdır. Servet değerinin artması, olsa olsa ‘‘Değer Artış Vergisi’’ (Capital Gains Tax) vergisi kapsamına girer. Bu verginin oranı da ‘‘tek ve düşük’’ olmalıdır. Mesela yüzde 20. Hele hele gayrimenkul rantlarının ve değer artışlarının vergilendirilmesinin gündemde olmadığı bir ortamda sadece ‘‘hisse senedi’’ değer artışını konuşmak son derece yanlıştır.

5. Bize göre, esas vergilendirilmesi gereken davranış ‘‘tüketim’’ veya ‘‘kullanım’’dır. Bu da KDV'nin, gelir vergisinden önce (veya en azından onunla birlikte) ‘‘yaygınlaştırılmak üzere yeniden ele alınması’’ gerekliliğini ortaya koymaktadır.

SON SÖZ: En iyi vergi, devletteki israfa son vermektir.













Yazarın Tüm Yazıları