Varsa Konyalı gibi döner yapan ve ucuza satan bir yer, söyleyin

Koca bir özür borcum var.

Bekir Kaya’ya ve Mehmet Eren Doğanbey’e.

Sayemde yer değiştirdiler.

Yer değiştirmekten kastım, kimlik değiştirdiler.

Üstelik bunu Hürriyet’in orta sayfasında cümle áleme ilan ettiler.

Düzeltmezsem, hınzır arkadaş şakalarından kurtulamayacaklarından korkarım.

Sen misin kılı kırk yaran?

Aman fotoğraflar iyi çıksın diye çırpınan?

Bu yüzden de yaş günü hediyesi olarak yakınlarına teknoloji harikası son model bir fotoğraf makinesi ısmarlayan...

Kuzinim, yaz aylarında emektar Nikon ile çektiğim sıkıntıya bizzat şahit olduğundan yaş günümü bile beklemeyip hediyemi getirmiş. Paketi açtım ki, el kadar son model bir Casio.

Hemen çantaya atıldı ve her yere taşınmaya başlandı.

Lokantaya mı gidildi? Yemekler yeniyor, konuşma bitiyor, çantadan makine çıkartılıyor gelen geçenden "Sadece bu düğmesine basmanız yeter" denilerek bir fotoğraf çekmesi rica ediliyor.

Eh makinemiz teknoloji harikası ya... Ne ters ışık ne kırmızı göz bebekleri ne de karanlık vız gelip tırıs gidiyor. Ancak bir sorun var... O da bilgisayarımın kapasitesi bu teknoloji harikasının kapasitesinin epey altında.

Dolayısıyla da çektiğim fotoğrafları yazıya ekleyip gazeteye göndermem mümkün değil. Bunun için hep birini bulmam gerekiyor ki bu da genellikle en yakında yaşayan kişi, yani oğlum Sarp demek oluyor.

Hemen her salı sabahı aramızda geçen konuşma, "Senden rica etsem benim için şu fotoğrafları gazeteye yollayabilir misin?" cümlesi ve o cümleye eşlik eden şirin bir yüz ifadesi ile başlayıp, "Kendine yeni bir hat alsan, sonra şunu yapsan bilgisayarına bunu taksak, o zaman bunları evden de gönderebilirsin..." yanıtı ve bu yanıta eşlik eden sessiz bir homurdanmayla bitiyor.

Bir türlü o hat alınamadı ve rica yerini yavaş yavaş yalvarmaya bıraktı.

Lafı nereye getireceğim anlaşıldı herhalde.

Geçen hafta yeni açılan Tay lokantası Çok Çok’tan söz eden yazımı yazıp yolladıktan sonra fotoğraflar için gene Sarp’ın kapısını çaldım ama bu kez akıllık edip bir sonraki hafta yazmayı düşündüğüm Konyalı Lokantası’nın ve onun sahibi ile çektirdiğim fotoğrafları da aynı paketin içine kattım.

Ama içim rahat, çünkü karıştırılacak fotoğraflar değil bunlar.

Birinde Uzakdoğulu olduğu kuşku götürmeyen bir grubun arasında kameraya gülümsüyorum. Diğerinde, oturaklı tumturaklı bir beyefendi ile sohbet ediyorum. Yazı Tayland mutfağı üzerine olduğuna göre sayfaya birinci fotoğraf girecek değil mi? Hayır efendim girmemiş. Çünkü birbirini tanımayan iki kişi, Sarp sayesinde kırk yıllık kimliklerini bir çırpıda değiştirmiş.

Cumartesi gazeteyi açıp da fotoğrafı görünce başımdan aşağı kaynar sular boşaldı. Kendimi Bekir’in yerine koydum. Gazeteyi açıp yeni lokantanızdan söz edildiğini görüp seviniyorsunuz ama sayfanın ortasındaki karede adınızı taşıyan yabancının kim olduğunu asla çözemiyorsunuz.

Mehmet Bey’in durumu daha beter. Ne ondan ne de Konyalı’dan söz edilmeyen bir metnin ortasında fotoğrafı duruyor. Üstelik altında hayatında duymadığı birinin adı yazıyor.

Gerçekten her ikisinden de özür dilerim.

İstanbullu olup da Konyalı adını duymayan var mıdır bilemiyorum. Hemen herkesin geçmişinde o şu ama bu nedenle bir Konyalı hatırası vardır mutlaka.

Sirkeci’deki ünlü lokanta bilindiği gibi bir süre önce Kanyon’da bir şube açtı.

Bu yeni Konyalı eski olanına oranla biraz daha, hayır biraz değil düpedüz, daha süslü daha ihtişamlı.

Ve hemen her gün tıka basa dolu.

Müşterilerinin çoğu, gözlemleyebildiğim kadarıyla çoğunlukla o bölgede çalışanlar ve yurtdışından gelen misafirlerini ağırlayanlar.

Bilirsiniz, her zaman yabancı misafirlerin nereye götürüleceği, nerede ne yemek yedirileceği sorun olur. Akşam yemekleri için Boğaz ve balık lokantaları seçilir. Kebap için beğenilen bir kebapçının adı mimlenir ama hemen her gelen yabancı, ününü duyduğu Türk mutfağını tatmak istediği için zorlanılır. Olmadığından değil ama Türk mutfağı sunan küçüklü büyüklü yerlerin kimi fazla küçük, kimi fazla alçakgönüllü, kimi fazla sapadır.

İşte Kanyon’daki yeni Konyalı önemli yabancı konukları ağırlamak için biçilmiş kaftan.

UCUZ VE PAHALI KAVRAMLARI KARIŞTI

Her şeyden önce lokantanın bizatihi kendi kollarınızı kabartacak cinsten ama ondan da önemlisi yemekler gerçekten çok çeşitli ve leziz.

Şef Aydın Demir hem eski tarifleri uyguluyor hem yeni tatlar yaratıyor. Artık hiçbir mönüde izine rastlanılmayan Şevketi bostandan tutun keşkek eşliğinde kuzu inciğe, lebeniye çorbasından Balkan usulü mantıya kadar yok yok. Üstelik mönü sık değişiyor ve hemen her ay mevsimine uygun olarak yenileniyor.

Servis hızlı ve itinalı.

Büyük bakır kuşhanelerde gelen yemeklerin sunumu özenli.

Bir ara basında yemeklerin güzel, gelgelelim pahalı olduğu türünde eleştiriler okumuştum.

Ben ucuzun ne olduğunu hálá biliyorum da, pahalının ne olduğunu artık anlayamıyorum.

Kimi zaman kuytu köhne bir yerde ıvır zıvır yiyor ve pahalı denilen yerlerde ödediğiniz fiyatları ödüyorsunuz.

Şöyle söyleyeyim: Lüks bir lokantada mis gibi bir sofraya kurulup; giriş, ana yemek ve tatlıdan oluşan bir yemek yiyorsunuz. Üstüne bol telveli sade kahvenizi içiyorsunuz. Ve adam başı yaklaşık kırk lira ödüyorsunuz. Buna büyük sepetlerde gelen çeşit çeşit ekmek ve o ekmekleri bandığınız mis kokulu zeytinyağı ve yemekte içtiğiniz meşrubat da dahil. Yok ben yemeğimi şarapsız yiyemem diyenlerdenseniz, o zaman bu fiyatı elbette içtiğiniz şarabın cinsine göre yükseltmeli ve bizim yaptığımız gibi ikişer bardak şarap içip kalkacak olursanız elli lira gibi düşünmelisiniz.

Şarap mönüsü geniş ve özenle oluşturulmuş.

Türk yemekleri ile uyum sağlayan şaraplar seçilmiş.

Porsiyonlar, özellikle de döner yetim doyuran cinsten ve fiyatı 23 lira.

Bunun altını çizerek yazmamın nedeni de okuduğum eleştiride dönerin cep yaktığının söylenmesi.

Peki söyler misiniz, varsa eğer tabii; Konyalı gibi oturaklı bir lokantada kayık tabağı boyutunda özel tabaklarda, yanında tereyağlı pilavla gelen mis gibi dönerin bu fiyatın çok altında satıldığı yer neresi?

Kanyon Alışveriş Merkezi Kat 1, T: 0212 353 04 50.
Yazarın Tüm Yazıları