Tutukluları taşıyacak araç sayısı yetersiz mi

SANIYORUM 7-8 ay önceydi... Radikal’den Ruhi Sanyer’le birlikte Koç Holding’e bağlı Otokar’ın Adapazarı’ndaki fabrikasında Genel Müdür Serdar Görgüç’ün konuğu olmuştuk.

Haberin Devamı

O günkü fabrika turundaki amacımız, başta yerli tank hazırlıkları olmak üzere, Otokar’ın savunma sanayiine dönük çalışmalarını yerinde görmekti.
Serdar Görgüç’le otobüsten midibüse, askeri araçların üretildiği bölümlerden Ar-Ge merkezine kadar her noktayı gezerken, tutuklu ve hükümlüleri taşımakta kullanılan cezaevi araçları dikkatimi çekti:
- Cezaevi aracı üretiminde de uzmanlığınız var anlaşılan...
- Evet... 1995’te minibüslerimizden vererek bu işe başlamıştık. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’ndaki (CMUK) değişiklikten sonra bu araçlara dönüldü.
- Bu araçların özelliği nedir?
- Minibüsler 8-10 kişi taşıyabiliyor. Bu araçların oturma kapasitesi 20 kişiye yakın. Ayrıca bu araçlar klimalı.
- Adalet Bakanlığı araçların klimalı olması kuralı mı koydu?
- CMUK değişikliği sonrasında tutuklu ve hükümlüleri iller arası taşıma trafiği arttı. Bu yüzden son 5-6 yıldır gördüğünüz araçları veriyoruz.
- Sizden başka bu araçları yapan yok mu?
- Şu anda bizden başka veren yok. Bu konudaki deneyimimiz, bizim için avantaj oldu.
- Yeni tip araçlardan bugüne kadar kaç tane teslim ettiniz?
- Sanıyorum 200’ü biraz geçti.
- Eski minibüslerin sayısı ne kadarı bulmuştur?
- Tam sayıdan emin değilim ama o da 300 dolayındadır.
Otokar’dan bir ay kadar sonra da Adana’da Temsa CEO’su Tamer Ünlü ve ekibine konuk oldum, fabrikayı gezdim. Otokar’da gördüğüm cezaevi araçları aklıma geldi, sordum:
- Sizin tutuklu ve hükümlüleri taşımaya dönük araç üretiminiz var mı?
- Hazırlıklarımız var ama henüz Adalet Bakanlığı’ndan bu konuda sipariş alabilmiş değiliz.
- Otokar bu konuda epey yol almış anlaşılan...
- Evet... Daha önce başlamış olmanın avantajını elinde tutuyor.
Silivri Ceza ve İnfaz Kurumu’nda (Silivri Cezaevi) tutuklu bulunan gazeteci arkadaşımız Ahmet Şık, önceki gün Kadıköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya götürülmedi. Nedenini şöyle açıkladılar:
- Elimizde araç yoktu, götüremedik...
Bu gerekçeyi görünce, aklıma Otokar ve Temsa’da tuttuğum notlar geldi. O notlardan, cezaevi araçlarıyla ilgili bölümü aktarıp, güncel soruya yanıt arayanlara katkıda bulunmak istedim:
- Tutuklu ve hükümlüleri taşıyacak araç sayısı gerçekten yetersiz mi?
Belki asıl sorumlulardan bir yanıt veren çıkar...

Haberin Devamı

Arabada benzin yok, sizi mahkemeye götüremeyeceğiz

Haberin Devamı

1980 yılı mayıs ayı ortaları, cumartesiyi pazara bağlayan gece saat 03.30... İstanbul Cihangir Pürtelaş Sokak’taki öğrenci evimizde yeni uykuya dalmışız...
Bırakın zilin çaldığını, kapımızın kırıldığını bile duymamışız... Kafama dayanan koca silah ve polisin bağırmasıyla uyandım:
- Kalkın ulan...
Bir ihbar üzerine evimizi basan polisler, bazı noktaları kırık dökük olan parkeleri bile kaldırarak, öncelikle silah aradılar:
- Burası örgüt evi değil mi? Sizde mutlaka silah da vardır.
Bulamadılar, çünkü yoktu. Bunun üzerine kitaplara yöneldiler... Lenin’in, Mao’nun her birinden ikişer-üçer adet olan kitaplarını bir köşeye yığdılar:
- Doldurun kitapları torbalara, toparlanın gidiyoruz...
Önce meşhur 1’inci Şube’ye gittik. Pazar günü akşamüstüne kadar 5 arkadaş, nezarette aynı hücrenin içinde bekleştik. Akşamüstü kapı açıldı:
- Toparlanın, gidiyoruz.
- Nereye?
- Gidince görürsünüz...
Yola koyulduk, Karaköy’deki ilçe emniyet merkezine vardık:
- Sizinle buradaki arkadaşlar ilgilenecek.
Oradaki emniyet görevlileri durumdan pek memnun kalmadı:
- Neden getirdiniz bunları. Yerimiz de yok ki...
Biraz bekledik, yer yokluğu bize şans oldu:
- Hadi bakalım, sizi nöbetçi mahkemeye çıkaracağız.
Bize eşlik etmekle görevli polislerden biri o günlerin klasik bahanesini ortaya koydu:
- Minibüste benzin yok.
- Ne olacak?
- Sizi mahkemeye götüremeyiz.
- Hangi mahkemeye gideceğiz?
- Beyoğlu’nda nöbetçi mahkemeye çıkacaksınız.
- Çözüm ne?
- Minibüse benzin alacak paranız varsa gideriz.
Hemen ceplerimizi karıştırdık, 5 kişi minibüsün benzin parasını aramızda topladık ve Beyoğlu’ndaki adliye binasına doğru hareket ettik. O günkü nöbetçi hakim bizim için büyük şanstı:
- Şimdi sizi Sıkıyönetim Mahkemesi’ne havale etsem, Selimiye’de en az 1 ay hakim karşısına çıkmayı beklersiniz. Adam gibi okulunuza devam edin, kimseyi rahatsız etmeyin. Hadi bakalım, serbestsiniz.
O günlerde, “Minibüsün benzini bitti, sizi adliye binasına götüremiyoruz” demek, gözaltına alınanlardan benzin parası istemek belki sineye çekilebilirdi...
Ya bugün?...
Ahmet Şık’a, “Seni duruşma için Silivri’den Kadıköy’e götürecek
araç yok” demek, milli
geliri 1 trilyon lirayı aşan, dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi Türkiye’ye yakışıyor mu?

Yazarın Tüm Yazıları