Türklerin marinalarla garip sınavı

Ulaştırma Bakanlığı’nın 70 milyon YTL harcayarak yaptığı Mordoğan Yat Limanı, Bayındırlık Bakanlığı tarafından yıkılmak üzere.

Bakanlık, yönetmeliklere uygun olmadığı iddiası ile yüzde 86’sı tamamlanan limanın yıkılmasını istedi. Yani bir bakanlığın yaptığını diğer bakanlık bozuyor. Bir yandan da, Türkiye’nin Akdeniz’de en az marinaya sahip ülke olduğu ve yelken turizminin gelişmesi için bu durumun değişmesi gerektiği ortada. Denizle ilgilenmeyenler, marinaları zenginlerin deniz oyuncaklarını park edecekleri bir yer olarak görüyor ve özellikle büyük şehirlerde belediyeleri olumsuz yönde etkileyip, marina inşaatlarını engelliyorlar.

Değişimin hızlandığı dönemlerde birbiri ile çelişen birçok gelişme aynı anda yaşanır. Türkiye’nin marinalar konusunda yaşadıkları, birçok konuda olduğu gibi denizlerle ilgili olarak da kafaların ne denli karışık olduğuna işaret ediyor.

www.denizhaber.com sitesinde yayımlanan bir haberde, yapım macerası 1991 yılından bu yana süren Mordoğan Yat Limanı’nın yıkılacağı belirtiliyor. Haber uzun, ayrıntılar marina yapım bürokrasisi ile ilgili olduğu için çok karmaşık ama işin özü şu: Ulaştırma Bakanlığı’nın yaptığını, Bayındırlık Bakanlığı yıkma hazırlığında. Yıkılacaklar şunlar: 795 metre mendirek, 135 metre tali mendirek, 70 metre genişliğinde çekek alanı, 2 fener kulesi, 335 metre uzunluğunda rıhtım ve yüzde 87’si tamamlanmış elektrik-su tesisatı.

Dünyanın önde gelen tüm yat ve yelken dergilerinde özellikle güneydeki marinaların Akdeniz’in en iyi marinaları olduğuna ilişkin yazılar çıkarken, Türkiye’deki tekne bağlama yeri sayısını artıracak Mordoğan Yat Limanı’nın yıkılması, ülkenin kendi bindiği dalı kesmesi demek. Hele hele iki bakanlık arasındaki bir anlaşmazlığın, kamu kaynaklarının israfına da yol açacak bir şekilde bu sonuca yol açması, mevzuat hazretlerinin kollarının uzunluğunu ve gücünü gösteriyor.

İMZA KAMPANYASI

Marina sorunu yalnızca Ege ve Akdeniz ile sınırlı değil. Dünyanın en büyük kentlerinden İstanbul’daki tekne sahipleri, marinaların azlığından ve fiyatların yüksekliğinden yakınıyor.

Yahoo üzerindeki Yelkenciler Lokali adlı tartışma grubunun üyeleri, İstanbul’a yeni bir marina yapılması için imza kampanyası başlattı. İmzalar toplandıktan sonra konunun Büyükşehir Belediyesi’ne iletilmesi planlanıyor.

Gerçekten de, 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti olacak İstanbul’da tekne bağlanacak yer kalmadı. Marinalarda kuyruk var. Dev bir deniz metropolünün tekne bağlayacak yeri olmaması hazin tabii... ama durum böyle.

Belediyeler ise marinaları lüks gören seçmen zihniyeti ile karşı karşıya. Teknelerin sağlayacağı iş olanaklarının bir beldeyi nasıl canlandıracağını göremeyen belediyeler bugüne dek seçmen baskısı nedeniyle de ileri dönük hiç adım atmadılar. Sonuçta bugünkü durum ortaya çıktı.

Artık ilk adımı atan belediye, deniz ve tekne ile seçmenini ilk barıştıran belediye başkanı, İstanbul için gerçekten gerekeni yapmış olacak; hep hayırla anılacak. Çünkü İstanbul’un denizine tekne, tekneye ise marina şart.

Türk yelkenciliği Ellen MacArthur ve Dee Caffari’lerini bekliyor

Önceki hafta İngilizlerin efsane kadın yelkencilerinden Dee Caffari İstanbul’daydı. Aviva Challenge adlı teknesi ile dünyayı tek başına rüzgara karşı turlayan Caffari, Aviva Sigorta Şirketi adına katıldığı Marka Konferansı’nda, çoğu pazarlamacılardan oluşan şirket profesyonellerine maceralarını anlattı. Dinleyenler duyduklarından gerçekten de çok etkilenmişti; tanıdıklarımın yalancısıyım.

Caffari aslında bir ortaokul öğretmeni. Yelkene ve denize meraklı ve sanırım itiraf etmese de yaptığı işten felaket sıkıldığı için kendini denizlere atıyor. Ancak senin benim gibi Gökova’ya, Göcek’e değil, büyük ve maceralı denizlere. Yarışlara katılıyor, spor hocası oluyor. Ama denizlere kendi macerası için atılmadan önce bu gezinin maddi açıdan desteklenmesini sağlaması gerek. Bunun için de sanırım, yine itiraf etmese de, uzun bir arayıştan sonra sigorta şirketi Aviva ile anlaşıyor. Bu yelken macerası, Aviva’nın "İleriyi Düşünmek" ya da "İleriyi Görmek" diye Türkçeleştirebileceğimiz kurumsal sloganı ile örtüştürülüyor ve Caffari’nin, dünyayı tersten dolaşan ilk kadın olmasını öngören proje başlatılıyor. Caffafi, ileriye dönük bakış açısına sahip bir rol modeli olarak sunuluyor.

Derler, ya, gerisi tarih... Dee Caffari 21 Mayıs 2006’da Southampton’a döndüğünde, İngiltere’nin en ünlü ikinci kadın yelkencisi oluyor. Ellen MacArthur ise bir numara.

*

Marka Konferansı’ndaki konuşmasının ardından gazetecilerle buluşan Caffari, ancak başarılı orta sınıf İngilizlerde rastlanabilecek bir garip alçakgönüllülük içinde tüm soruları kibar kibar yanıtladı. Koskoca Aviva Challenge yelkenlisini tek başına yedi denizde rekor kırarak dolaştırmış biri gibi değil, bir ortaokul öğretmeni gibiydi. Başarısını ve derinlere sakladığı güçlü iradesini pek göstermek istemeyen utangaç bir genç kadın.

"Neden hep İngiltere’den bu kadar başarılı, güçlü iradeli kadın yelkenciler çıkıyor sizce" diye sorduğumda, rutin dışı bir soru olduğunun farkındaydım. Sanırım olası riskler aklına geldiği için anlamlı diyebileceğim bir yanıt vermedi. "Denizleriniz soğuk, o yüzden mi kaçıyorsunuz oralardan" dediğimde, can simidi atılmış gibi ona sarıldı ve "Türkiye’de, Akdeniz’de sıcak denizlerde yelken yapmalıyım belki de" dedi.

Yani utangaç genç kadın, maceracı ruhunu, kurumsal gereklilikler nedeniyle evcilleştirmiş ve kendini tehlikeli olabileceğini düşündüğü sulardan ustaca uzaklaştırıyor. Belki de bu konuda fikri yok; olabilir.

*

Ama soru, bence geçerli bir soru. İngiltere benim anlayamadığım nedenlerle birbiri ardına tüm dünyaya rol modeli olan yelkenciler yetiştiriyor. Bir yandan olimpiyatlarda yelken dallarında ciddi başarıları var, diğer yandan insan iradesini en üst sınırlarda zorlayan bireysel yelken başarıları, bence İngiltere’yi dünyanın en önde gelen yelken ülkesi yapıyor. Sırf ada olması değil, sırf eski bir denizaşırı imparatorluk olması değil... Başka nedenler...

Türkiye’de yelkene ilgi gerçekten artıyor. Bunun birçok işareti var. Dünya denizlerinde dolaşan, bayrağı Türk olsun olmasın Türk teknesi sayısı artıyor. Yelken öğrencileri, yelken okulları, yelkenli tekneler artışta. Yani önümüzdeki yılların gerçek denizci kuşakları yetişmeye başlıyor. Türkiye’den de beş on sene içinde Ellen MacArthur ve Dee Caffari kıvamında, keskin iradeli dünya yelkencileri çıkacaktır. Ege’nin Akdeniz’in güzelliklerini düşleyerek yüreklerinin götürdüğü yere, yedi denizlere gidenlere hepimizin ihtiyacı var çünkü.
Yazarın Tüm Yazıları