Türkiye kimlik değiştiriyor

İSTANBUL, Levent. İstanbul’un orta yeri. Havuz başında geniş bir teras, bir lokanta. Lokantanın kışlık, kapalı bölümü de var.

Sıcak yaz akşamında, insana serinlik veren o terasta bir düğün.

İstanbul, Levent. İstanbul’un orta yeri.

Düğüne gelen konuklar ikiye ayrılıyor. Erkekler terasta oturuyor. Kadınlar içeriye, kapalı bölüme geçiyor. Erkeklerin oturduğu yerde tek bir kadın yok. Kadınların oturduğu, içerdeki bölümde tek bir erkek yok.

Harem ve selamlık vaziyeti.

İÇKİ VE TESETTÜR

Terasta oturan erkeklerin masalarında sadece meşrubat var. İçki yok.

İstanbul, Levent. İstanbul’un orta yeri.

Kadınların büyük çoğunluğu türbanlı. Kara çarşaflı olanları da var. Kara çarşaf ve türbanın yanı sıra, başı açık olan az sayıda kadın var.

Düğün mü, değil mi, ilk bakışta anlamak kolay değil. Ama, masalardaki krepon kağıtlarından, oraya buraya bağlanmış kurdelelerden belli ki, düğün.

Zaten biraz sonra gelinle damat geliyor. Birlikte geliyorlar, ama gelini seçmek pek mümkün değil. Beyaz gelinlik taşıdığına göre, belli ki, gelin. Çünkü, yüzü görünmüyor. Duvak yüzünü bütünüyle örtüyor. Düğün boyunca açılmıyor.

Hiç müzik yok. Erkekler terasta TV’den maç izliyor, kadınlar içerde oturuyor.

İstanbul, Levent. İstanbul’un orta yeri.

Bu manzaralar İstanbul’un artık orta yerine yerleşiyor.

KAMPLAR-TARİKATLAR

Anadolu’da ise, başka bir gelişme var. Özellikle kıyılarda.

70’li yıllarda buralarda komando kampları kuruluyor. Aynı yerlerde şimdi tarikatlar egemen. Çeşme, Karaburun ve çevresi tarikatların cirit atıyor. Tarikatçılar kıyılarda kimseye göz açtırmıyor. Kadınlar ne ile denize giriyor, kimle giriyor, zehir hafiye kesilmiş tarikatçılar bunu gözlüyor.

Üstelik, kendi düşüncelerine aykırı bulduklarına saldırmaktan çekinmiyorlar. Karaburun’da arkadaşımız Gülden Aydın ile kızına yapılan saldırı, bunun son örneği.

BİR DOÇENT

Saldırıyorlar, sonra korunmak için, İTÜ İşletme Fakültesi’nde bir doçenti paravan olarak kullanıyorlar.

Saldırı sonrasında, savcıya ifade verenlerden biri de, o doçent. Çünkü, saldırganlar onun arabasıyla kaçıyor. Ertesi gün, o nedenle savcı doçentin ifadesini alıyor.

Doçent İTÜ’de yönetim organizasyonu dersleri veriyor. Yeter sayıda yabancı yayını olmadığı için profesör olamıyor. Uzun süredir doçent. Üniversite çevresinde muhafazakar kimliği ile tanınıyor. Kızı türbanlı.

İstanbul’un orta yerinden Karaburun’a, Çeşme’ye, Anadolu’nun diğer köşelerine uzanan zincir, aynı nitelikte. Tek tek olayların bir toplamı var.

Türkiye kimlik değiştiriyor. Türkiye kayıyor.

Benim bakanım benim valim

BELLİ konularda açıklamaları sırasında, Tayyip Erdoğan’ın belli bir vurgusu var.

Bir bakandan söz ederken, "bakanım ilgileniyor" diyor. Bir validen söz ederken, "valime talimat verdim" diyor.

Konumu itibarıyla, elbette kendisi atıyor o bakanları, valileri, genel müdürleri. Ama, atandıktan sonra, o insanlar artık Tayyip Erdoğan’ın değil, devletin bakanı, devletin valisi, devletin genel müdürü.

Ne demek, benim bakanım, benim valim?

Siz hiç herhangi bir Batılı başbakan ya da devlet başkanından bu tür sözler duyuyor musunuz?

Benim bakanım, benim valim, deyimleri, nasıl bir duygu dünyasının ürünü?
Yazarın Tüm Yazıları