Türk solu için yeni bir nefes: ÖDP!

Cüneyt ÜLSEVER
Haberin Devamı

Siyaset teoriğinde ve hatta pratiğinde ‘‘20. yüzyıl demokrasi mücadelesi’’ liberal ideoloji ile Marksist ideoloji arasında geçer. Zira çeşitli görüşler arasından ancak bu ikisi bir ‘‘ideoloji’’ için gerekli ‘‘bütünlüğü’’ hem zamana hem de değişen koşullara direnerek ve hatta gereğinde ayak uydurarak korumuş iki temel düşünce sistematiğidir.

Siyaset pratiğinde diğer ‘‘izm’’ler bu iki ana daldan türeyen düşünce kalıplarıdır ve de bir ‘‘ideoloji’’ olarak nitelenmek için gerekli bütünlüğü arz etmezler.

Toplumların diyalektiği açısından da bu iki ideoloji birbirinin varlık gerekçesinden hayatiyet bulurlar. Birbirini izleyerek denetleme ve birinin gerilemesi durumunda öbürünün onu ikame etmesi sayesinde denge işlevleri oluştururlar.

Zamanla, Marksist ideoloji ‘‘proletarya sınıfına’’ yüklediği değişimci (devrimci) işlevi, sınai üretiminde ‘‘sürekli azalan kâr oranları’’ öngörüsünün doğrulanmaması ve dolayısı ile kapitalist krizlerin beklenen derinlikte oluşmaması nedeni ile revize etmek zorunda kalmıştır. Bunun dışında, gelişen kapitalist düzende GSMH içinde % 50'nin üzerinde pay sahibi olan hizmet sektörü ve teknoloji üretiminin beyaz yakalı üreticilerine teoride bir yer açmak Marksist geleneğin diğer bir sıkıntısı olmuştur.

Ancak, Batı geleneğinde bu sıkıntıların zaman içinde şu veya bu şekilde çözüldüğü de bir gerçektir.

* * *

Türkiye'de ise sol bugüne dek aşağıda değineceğim sıkıntıları aşamaz bir görüntü veriyordu;

1) SSCB'nin pratikte uğradığı hüsran, bizim solcuları utangaç solcu haline getirdi. Batı'da bu durumuna ‘‘çare arayan’’ sol, Türkiye'de sol-liberaller(!) veya tarihin sonu safsatasına inanan pesimist enteller yarattı.

2) ‘‘Tony Blair de Deniz bilmeir mi?’’ arayışlarına rağmen solun bu versiyonu ‘‘devlet muhafızlığı’’ psikozunu bir türlü üzerinden atamadığı gibi 28 Şubat sürecinde devlet ile ittifakını daha da güçlendirdi.

3) Sol bütünü ile Türk sosyolojisini aramak ve anlamak yerine kendi şablonunu dayatmakta direndi. Elindeki kumaştan vücuda uygun elbise dikmek yerine konfeksiyonculuk tercih edildi.

4) ‘‘Marksist sol’’ açısından bağımsız politikalar üretmek yerine ideolojik bağımlılık daha kolay çözümler görülerek tercih edildi.

* * *

Son iki yıldır sağcıların ‘‘Atatürkçü’’, solcuların ‘‘Kemalist’’ olma mecburiyeti yaşadığı ülkemizde nihayet yukarıda zikredilen sorunları aşma gayreti içine girmiş yeni bir sol hareketimiz temayüz ediyor.

ÖDP, sol utangıçlıktan sıyrılarak, devletçi bir çizgiye düşmeden (hatırlayın, Marksist gelenek, egemenlerin sultası altındaki devlet aygıtı ile mücadele eder!), Türkiye sosyolojisinin bilincinde, şablonculuktan uzak, bağımsız ve belki de Genel Başkan Ufuk Uras'ın kimliğinde temayüz eden gözleri huzur saçan kimliği ile Türkiye'de yeni bir nefesin tohumlarını atıyor.

Solcuların(!) devleti korumak ve kollamak, liberallerin(!) devlet kapısında ihale dilenmek ile haşır neşir olduğu Türkiye'de her iki taraf da devlete değil, millete daha yakın duran siyasi hareketler üretmek zorunda!

Toplumsal denge ancak millet adına birbirini denetleyen ve dengeleyen siyasi partilerin rekabeti ile sağlanır.

Yıllardır ağzımıza almadığımız gelir dağılımı uçurumunu vurgulayacak, özgürlüklerin gerçek liberaller ile birlikte bekçiliğini yapacak, Türk insanının değerleri ile kendi mesajını mecz edecek bir sola bu ülkenin her zamankinden çok ihtiyacı var.

Ben bir liberal demokrat olarak ÖDP'nin yeni Meclis'te temsil edilmesini can-ı yürekten diliyorum.



Yazarın Tüm Yazıları