Türbana kapalı hukuk

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

Türkiye'nin başka sorunu kalmamış gibi, türbanla uğraşıyorlar. Özellikle İstanbul Üniversitesi'nde yoğunlaşan belli bir kesim, bu yasağı delmek için uğraş veriyor. Şeriatçı medya, şeriatçı partiler ve liboş takımı da işi gücü bırakmış, aylardan beri türbanla uğraşıyor.

Yaptıklarının hukuka, gerek Türkiye ve gerekse Türkiye dışında verilmiş yargı kararlarına tamamen aykırı olduğunu elbette biliyorlar. Buna rağmen yaygara koparıyorlar, din sömürüsü yapıyorlar.

Bu konuda Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Avrupa İnsan Hakları Komisyonu tarafından verilmiş çok açık ve net kararlar var. Hemen örnek vereyim:

Türban sorunu ilk kez 1982 yılında gündeme geliyor. YÖK, öğrencilerin derse türbanla girmesini yasaklıyor. Bu uygulamaya karşı açılan davayı Danıştay reddediyor. (8. Daire. Esas 84/636 sayılı karar). Gerekçede özetle şöyle deniliyor:

‘‘Başörtüsü masum bir alışkanlık olmaktan çıkarak kadın özgürlüğüne ve Cumhuriyet'in temel ilkelerine karşı bir dünya görüşünün simgesi olmuştur. Eğitim kurumlarının bunlardan ödün vermesi düşünülemez’’...

Türban konusu 1987 yılında YÖK Öğrenci Disiplini Yönetmeliği'ne konu oluyor. Türbanla okula girmek yasaklanıyor. Birileri bunu da dava konusu yapıyor.

Olayı görüşen Danıştay, açılan davayı bir kez daha -laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olduğu gerekçesiyle- reddediyor.

(8. Daire 7 Temmuz 1989. Esas 11713).

***

Yine 1989 yılında, Bay Özal döneminde bir yasa çıkarılıyor:

‘‘Dini inanç nedeniyle boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılması serbesttir’’.

Bu konuda iptal davası açılıyor. Anayasa Mahkemesi bu yasa maddesini ‘‘laik devlet ve hukuk düzenine aykırı bularak’’ iptal ediyor.

Gerekçeli karar Resmi Gazete'nin 5 temmuz 1989 tarihli sayısında yayınlanıyor.

İç hukukta son kararı İstanbul 3. İdare Mahkemesi 1993 yılında veriyor. Florance Nightingale Hemşirelik okulunda uygulamalı derslere türbanla sokulmayan öğrencinin açtığı davayı reddediyor.

(30 Eylül 1993. Esas 680).

***

Şimdi gelelim bu konuda Türkiye dışında uluslararası kuruluşlar tarafından verilen kararlara. Türbancılar Türk yargısının kararlarına karşın konuyu dışarıya götürüyor.

Türban konusunun, Türkiye'nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 9. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle, iki kız öğrenciye, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na başvuru yaptırıyorlar.

Bu iki öğrenci, diplomaları için başörtülü resim veriyor. Bu resimlerle kendilerine diploma verilmiyor. Avrupa Komisyonu kararını özetliyorum:

‘‘Diploma ve üzerindeki fotoğraf kişinin kimliğini belirlemeye yönelik bir belge olup, dini inançlarını göstermeye yönelik bir belge değildir’’.

Avrupa İnsan Hakları Komisyonu tarafından bu konuda düzenlenen gerekçeli raporlarda ilginç hususlar var. Bunları da özetliyorum:

‘‘Komisyon, yüksek öğrenimini laik bir üniversitede yapmayı seçen bir öğrencinin, bu üniversitenin düzenlemelerini kabul etmiş sayacağı görüşündedir. Bu düzenlemeler, dinsel inançları açığa vurma özgürlüğünü yer ve biçim olarak sınırlayabilir.

Üniversiteler öğrencilerin kılık kıyafetine ilişkin kurallar koyarken, bazı köktendincilerin yüksek öğrenimde kamu düzenini bozmalarını ve diğerlerinin inançlarına zarar vermelerini önlemeye özen gösterebilir...

Bu gerekçelerle Komisyon, davayı KABUL EDİLEMEZ bulmuştur’’.

***

Sevgili okuyucularım, birilerinin aylardan beri koparmakta olduğu türban yaygarasının hukuk yönü işte bu.

Gerek iç hukuk ve gerekse dış hukuk açısından bütün yolları denemişler. Her mahkemede davalar açmışlar. Bütün kararlar aleyhlerine çıkmış.

Buna Avrupa İnsan Hakları Komisyonu dahil.

Demek ki, kopardıkları yaygarının hiçbir yasal dayanağı yok. Bunu bildikleri için konuyu saptırıyorlar. Hadiseyi ‘‘demokrasi’’ ve ‘‘insan hakları’’ gibi kavramların arkasına saklamaya kalkışıyorlar.

İstanbul Üniversitesi'ni bu açıdan bir üs olarak seçmişler. Zorlamayı oradan götürüyorlar. Kaleyi bir yerden delseler, arkasını getirecekler. Ondan sonra sıra devlet dairelerindeki türbanlılara gelecek. Yargıçları, doktorları, hemşireleri, avukatları, memurların tümünü örtecekler!

Sonra sıra sokağa gelecek.

Herkesi zorla örtecekler.

Aynen İran'da, Suudi Arabistan'da yaptıkları gibi!

***

İşin acı yanı, bu çabalarında yalnız kalmamak için yanlarına aldıkları tipler ve kesimler!

Memlekette ne kadar ihale takipçisi liboş, dolandırıcılıktan hüküm giymiş medya bülbülü, meyhaneci entel, halkı televizyon vaatleriyle dolandırmış nazlı kalem, Kürtçü, bölücü, sosyete gülü ve Müslümanlar'ı din sömürüsü yoluyla kazıklayıp malı götüren üçkâğıtçı varsa, hepsi aynı saflarda!

Herifçioğlu kafayı bulmuş, elindeki rakı bardağı ile bağırıyor:

‘‘Türban isteriz. Türbanı yasaklamak demokrasiye ve insan haklarına aykırıdır’’...

Madem türban istersiniz, niçin kendiniz örtünmüyorsunuz? Niçin kendi karılarınızı, kızlarınızı, sevgililerinizi ve metreslerinizi örtmüyorsunuz?

Bulmuşlar bazı öğrenci kızları, piyon gibi kullanıyorlar ve arada kendilerine her yönden çıkar sağlıyorlar.

Türbanı üniforma yapmışlar, Türkiye'yi İran yapmayı düşlüyorlar.

En büyük düşmanları ise bu konuda asla ödün vermeyen, onurlu ve inançlı iki bilim adamı ve bir hükümet üyesi:

YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz, İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu ve Milli Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay.

Yasaları, hukuku, mahkeme kararlarını ve Avrupa İnsan Hakları Komisyonu kararlarını çiğnemeye ve unutturmaya çalışıyorlar.

Yargı kararlarını ve rejimin temel kurallarını laf salatasıyla unutturmak mümkün mü?













Yazarın Tüm Yazıları