Trafo Fabrika’sında 8 Mart

“Nasıl yani?” diyorum.

“Nasıl yani! Burası mı fabrika? Trafo fabrikası…”

Haberin Devamı


YARIM KALAN HAYATLAR


AYŞE DAĞISTANLI DİYE BİRİ

Gebze’de Schneider Electric’den içeri girdiğimde, bir an, yanlış yere geldiğimi düşünüyorum…

“Bunlar benimle dalga mı geçiyor? Burası, fabrikadan başka her şeye benziyor!”

Gerçekten de öyle.

İnanılmaz modern.

Işık alan, şıkır şıkır, şahane bir yer.

Ofisler filan yıkılıyor.

“Muhtemelen” diyorum, “Yönetici katı bu kadar estetik, gerisi böyle olamaz…”

Hayır arkadaşlar!

40 bin metre kare kapalı alan üzerine kurulu bu yerde, 546 çalışan bulunuyor, (173 beyaz, 273 mavi yakalı), hepsi de çok güzel bir ortamda çalışıyor.

Haberin Devamı

                                                   *

Trafo Fabrika’sında 8 Mart

Benim için bir ilk.

İlk kez, “Yarım Kalan Hayatlar” bir fabrikada gerçekleşecek.

Fikir annesi iki kadın.

İkisinin da adı Eda.

Eda Tangören ve Eda Özdoğru.

Arıyorlar ve “8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde fabrikamıza gelip genel müdürümüzle personelin önünde söyleşi yapar mısınız?” diyorlar.

“Ne alaka?” diye soruyorum, “8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde trafo fabrikası…”

“Aaaa öyle demeyin!” diyorlar, “Gelince siz de göreceksiniz: Fabrikamız en son teknolojiyle kurulmuş, dünya üzerindeki en yeni trafo fabrikası. Eşi benzeri yok. Üstelik fabrikamızda, kadın iş gücü istihdamına çok önem veriliyor. Bunun için süt odaları yaptık. Bırakın fabrikayı, hangi şirkette siz, kadınların sağdıkları sütü saklayabildikleri buzdolapları görürsünüz, bizde var. Çünkü bu konulara fevkalade duyarlı bir genel müdürümüz var. Dursun Özman’ı tanımanızı istiyoruz. Ağır metal sanayi olduğu için bizim sektorümüzde kadın oranı düşük. Biz bunun yükselmesi için de çok çabalıyoruz…”
“Tamam” diyorum, “Geliyorum…”
İşte şimdi buradayım.

“Etkinlik koridoru”nda.

Üç binanın birleştiği yere böyle bir isim vermişler, çeşitli etkinlikler düzenliyorlar, bugün de, buraya yüzlerce sandalye yerleştirilmiş, küçük bir audotirum haline getirilmiş, karşıda da bir sahne var.

Haberin Devamı

Konuğumla işte biz, o sahnenin üzerindeyiz…

“Baba” lakaplı genel müdür

Dört kere el değiştirmiş bir şirket./images/100/0x0/55ea0bcdf018fbb8f866db8a

Ama asla üretime sekteye uğratmamışlar.

Hep devam etmişler.

Aslında Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılamak için kurulmuş ama bugün üretimin yüzde 90’ının ihraç ediyorlar.

Hala emek yoğun bir fabrika. Cıvatalar elle sıkılıyor, kullanılan teknoloji mekanik.

Sağlıklı bir çalışma ortamı olduğu kesin. Çevreye saygılı üretim yaptıkları da belgelenmiş. Yeşil bina konusunda Leed Altın Sertifika almışlar.

Fabrikanın temel ilkelerinden biri, tesisin çevreye zarar vermemesi ve doğal kaynakların verimli bir biçimde kullanılması.

Bu yüzden çevreci tüketim araçları kullanılıyor, atıklar ayrıştırılarak geri dönüştürülüyor ve biriken yağmur sularıyla fabrikadaki tüm bitkiler sulanıyor.

Haberin Devamı

Kadın çalışanların ihtiyaçlarının sağlanması için özel çaba gösteriliyor. Kadınlara kıyak geçiliyor yani. Eee ne de olsa, ağır metal sanayi, geçilecek tabii.

Tüm çalışanların inanç özgürlüklerine saygı duyuluyor.

Ve bu tıkır tıkır işleyen fabrika, büyük bir aile atmoferine sahip.

Ailenin reisi de, bundan 25 yıl önce satış bölümünde teklif hazırlama mühendisi olarak işe başlayan Dursun Özman.

Geçen yıldan beri de genel müdür.

Ona “Baba” diyorlar, çünkü onu tanımlarken şu sıfatları kullanıyorlar: “Sıcakkanlı, dürüst, iyiliksever, babacan, hayır demeyi sevmeyen, birlik ve beraberliğe önem veren…”

Pratik, sempatik, mütevazı, kadınlara karşı inanılmaz saygılı ve hırslarını aşabilmiş biri.

Haberin Devamı

Her halinden koltukta, makamda gözü olmadığı belli.

Bulunduğu yeri hak eden, ender kişilerden biri…

Schneider Electric Trafo Fabrikası Genel Müdürü Dursun Özman:

Burada, kimse birbirinden daha değerli değil HERKES DEĞERLİ/images/100/0x0/55ea0bcdf018fbb8f866db8c

56 Tokat doğumlu. Üç yıl ODTÜ elektrik mühendisliğinde okuduktan sonra Almanya’ya gidiyor ve elektroteknik mühendisliği eğitimi alıyor, 85’de mezun oluyor. Almanya tecrübesi ona çok şey katıyor, çalışma hayatı Bagasan’da başlıyor, Bandırma Gübre ve Ambalaj sanayi. 87’de de şimdi çalıştığı fabrikasındaki macerası başlıyor. Neredeyse bütün kademelerde çalışıyor. 2011’de fabrikanın genel müdürü oluyor.

“Açıkça söyleyeyim” ve “Kimse kusura bakmasın”, artık sembol haline gelmiş cümlelerinden iki tanesi…

Haberin Devamı

Bir de şirketin mali anlamda yeni bir döneme girdiğini belirtmek için “Arkadaşlar deniz bitti. Nefesimizi tutacağız. Hayatta kalacağız” diyor.

İş arkadaşları da onu çok sevdikleri, bu lafların geyiğini yapmayı ihmal etmiyorlar…

Hayatımda ilk defa trafo fabrikasındayım, kusura bakmayın biraz heyecanlıyım. Burada bir gün nasıl geçer?

- Dolu dolu ve gerçek anlamıyla hızlı. Müşterilere karşı taahhütlerimiz var. Bunları yerine getirmek, bizim birinci ve en önemli vazifemiz…

550 kişinin çalıştığı bir yerden söz ediyoruz. İdare etmesi zor mu?

- Benim için değil. Çünkü çok uzun yıllardır bu insanlarla birlikte çalışıyoruz, artık birbirimizi tanıyoruz.

Evet dile kolay 25 yıldır buradasınız. Herkesi tek tek tanır mısınız?

- Çoğunu. Ama genç arkadaşlarımız katıldı. İsim olarak hepsini tanıdığımı söylemek iddialı olur. Ama biz bir aileyiz. Sık sık toplantılar yaparız. Büyük bir aile olduğumuza yürekten inanıyorum.

Size neden “Baba” diyorlar?

- Arkadaşlara soracaksınız, onların takdiri. Tabii ki benim için gurur verici.

Alçak gönüllükten ölecek bir haliniz var!

- Benim unvanlarla işim yok. Buradaki herkese ihtiyacımız var. Burada göre tarifleri var. Herkesin sorumlulukları var, kimse kimseden daha değerli değil. Herkes değerli.

4 kere el değiştirmiş bir şirketi hiçbir şey olmamış gibi üretime devam ettirmek kolay mı, zor mu?

- Mutlaka kendi için de zorlukları vardır. Çünkü bu el değişiklikleri aynı zamanda bir takım kültürel değişiklikleri de beraberinde getiriyor. Bizim ana şirketimiz Avrupalı olmakla birlikte, Alman da oldu, Fransız da, şimdi tekrar Fransız oldu. Tabii üst kademe yöneticiler de değişti ama bizim için sıkıntı yaratan bir gelişme olmadı bunca yıldır birikmiş tecrübelerimiz sayesinde…

Dışarıdaki tabelada ne yazarsa yazsın, içerideki ekip aynı üretime devam ediyor, sahibin kim olduğu çok da fark etmiyor. Öyle mi?

- Evet. Ve ilginçtir, bu değişimler bizi her defasında çok daha ileriye taşıdı, yeni ufuklar açtı.

Ve sizin kelliniz hiç gitmedi. Hep kaldınız…

- (Gülüyor) Evet. Kellem gitmedi. Şu ana kadar. Buraya bir mühendis olarak başladım, pek çok kademesinde çalıştım. Yapım gereği, çok sivrilme derdim olmadı, ama insanlar her defasında, “Sen bu işi alacaksın, yapacaksın” dediler. Her defasında da yaptım.

Nasıl bir yönetim anlayışınız var…

- Ailenin, endüstriyel bir şirkette karşılığı esasında “team work”tür, takım çalışması yani. Benim yönetim anlayışımda bu kavram çok önemli. Bunu gerçekleştirebilmek için de birlikte çalıştığınız insanlara açık olmanız gerekiyor.

Siz iş delege edebilen bir yönetici misiniz?

- Ederim. Daha doğru bir takım kararları almadan önce kesinlikle arkadaşlarıma sorarım. Değerlendiririz, analizlerimizi yaparız. Yoksa bir şey, “Dursun Özman istiyor” asla yapılmaz.

Herkesin hakkını veren bir yönetici misiniz?

- Esasında o konuda bana çok fazla iş düşmüyor. Çünkü biz kurumsal bir şirketiz. Çok uluslu şirketler içresinde sorumluluklar, yapılması gerekenler hepsi tariflenmiş. Sizin kişilerin hakkı konusunda insiyatifiniz pek olmuyor.

Kim evleniyor, kimin oğlu sünnet oldu, kimi doğum günü var, bu tür şeyeri bilir misiniz?

- Bilirim. Kaçırmamaya da özen gösteririm. Bu arada biz evlilik ajansı gibiyiz, şirket içi evlilikler oluyor.

Hala emek yoğun bir fabrika, kullandığınız teknoloji mekanik, bunun sebebi ne?

- 100 tona yakın trafolar üretiyoruz. Dünyada henüz bu tür üretimin otomasyonu yok. Hala insan ve emekle yapılıyor. Bir özelliğimiz daha var, “tailor made”  çalışıyoruz. Müşterilerimizin taleplerine göre trafoları imal ediyoruz.  Çok zengin bir mühendislik birikimimiz ve kabiliyetimiz var.

Size “mavi yakalılar” mı, “beyaz yakalılar” mı daha çok problem yaratıyor?

- Bütün samimiyetimle söylüyorum, bizim çok ciddi bir problemimiz yok. Zaten kimseyi “mavi yaka”, “beyaz yaka” diye ayırmıyoruz.

Şimdi ben size açıkça söyleyeyim, kimse kusura bakmasın…” desem ben size, siz bana ne dersiniz? Bunlar sizi tanıdık geliyor mu!

- (gülüyor) Bunlar, benim laflarım. Ama açıkça söyleyeyim, kimse kusura bakmasın, bizim ürünlerimiz bir endüstriyel yatırım ürünü olduğu için, dünyadaki ekonomik konjonktürlere göbekten bağlıyız. Dolayısıyla, her yılımız mükemmel geçecek diye bir şey yok…

O yüzden mi arkadaşlara “Deniz bitti, nefesinizi tutun” diyorsunuz…

- Geleceğimizi düşünmek için eğer bir takım tasarruflar yapacaksak, bu, herkesin katılımıyla olmak zorunda…

Günde kaç kere “Açıkça söyleyeyim kimse kusura bakmasın” diyorsunuz?

- (Gülüyor) Çok sık söylüyorum.

Evde söylüyor musunuz? Ve eşiniz sizi ciddiye alıyor mu?

- Evde durum biraz farklı.

Evde patron kim?

- Hanım…

Çalışanlarınızın arkanızdan geyik yapması hoşunuza gider mi bozulur musunuz?

- Bana değer verdiklerini gösterir diye düşünüyorum. Beni önemsiyorlar diye sevinirim.

Bir de sağılıklı bir çalışma ortamınız var. Çevreye saygılı üretim yapan yeşil fabrika konusunda neler söylemek istersiniz?

- Bununla cidden çok fazla gurur duyuyoruz.

Almanlardan öğrendiğiniz en önemli şey…

- Dakik olmak. Gideceğim yere, muhakkak randevularımdan daha erken giderim.

Çalışanlarınız geç gelirse işe rahatsız olur musunuz?

- Sürekli olmadığı takdirde hayır.

Peki hangi durumda anlayış göstermezsiniz?

- Ben herkesi olduğu gibi kabul ederim. Kabul etmediğim tek şey, kendisini arkadaşından daha akıllı zannedip, ayağını kaydırmaya çalışanlar…

Yazarın Tüm Yazıları