Trabzonspor artık bu üçüncülüğü de bulamaz

SADRİ Şener eski arkadaşım. Hem mahalleden, hem de liseden. İnandığını konuşur, kıvırmaz. Söylemek istemediğini söylemez. Söylemek isterse de köküne kadar söyler.

"Ersun Yanal ile neden yolları ayırdınız?" dediğimde, "Hoca" dedi ve devam etti: "Ersun ile beraber Kayseri maçına çıkamazdık. Çünkü inanılmaz bir seyirci tepkisi olacaktı."

"Ama üçüncüsünüz. Daha kötü olursanız?"
dedim. "Evet" dedi yine devam etti: "Ama bu riski almaya mecburduk. Çünkü, Trabzonspor şampiyonluğa oynayan bir takım. Üçüncülük ve dördüncülük Trabzonspor'un yapısına uymaz. Bir ay boyunca enine, boyuna düşüneceğiz. Yerlilere bakıyorum. Fatih Terim A Milli Takım’da. Mustafa Denizli, Beşiktaş'ta. Şenol Güneş mukavelesini yeniledi, Kore'de hem de çok mutlu.

Zorluyorum, başka yerli aklıma gelmiyor. Yabancı olabilir. Ama onda da son derece dikkatli olmalıyız. Son derece ince eleyip, sık dokumalıyız. Ersun Yanal kaliteli bir insan. Oturduk, tartıştık. O da mantıklı karşıladı. El sıkıştık ve ayrıldık."

Fazla detaya inmedim. Ama, Trabzon'daki seyirci baskısının haline üzgünüm. Kolbastı oynanmadı diye veya mağlubiyet alındı diye edilen küfürler, hem de ana avrat. Kime ediliyor?

Şu anda ligde üçüncü durumda olan takımın teknik direktörüne. İyi güzel de şu anda Galatasaray'ın kadrosu da Fenerbahçe'nin kadrosu da Trabzonspor'a göre çok daha iyi. Ama biri dört, biri beş. Trabzonspor bu kadroyla üçüncü. Ama, bir de Trabzonspor gerçeği var. Trabzonsporlular karar verecekler.

Eskisi gibi 7-8 tane öz evlatlarını alt yapıdan çıkarıp oynatıp şampiyon olma şansları yok. Teknik adamı da futbolcuyu da dışarıdan getirecekler.

Sadri Şener bile buna dayanamıyorsa, Trabzonspor'un işi önümüzdeki yıllarda çok zor.

Eğer, seyirci baskısına eğilip bu seneki olay biraz daha devam ederse Trabzonspor şu andaki üçüncülüğü de bir daha bulamaz. Bunu çok net söylüyorum. Bu Trabzonspor, önümüzdeki yıllarda tekrar eski günlerine döner mi bilemem.

Umarım yanılırım

Trabzonspor seyircisi şunu da unutmasın. Onların yüzünden şu andaki lig üçüncüsü teknik adam gitti. Önümüzdeki yıl bu haftaları merak ediyorum. İnşaallah, Trabzonspor şampiyonluğa oynayacak durumda olur. Ve ben umarım tahminimde yanılırım. İnşaallah, Trabzonspor seyircisine seneye bu günlerde özür yazısını kaleme alırım.

Atatürk de devrime Sivas'tan başlamıştı

MUSTAFA Kemal Atatürk, gemi ile geldi. Samsun'dan karaya çıktı. Ama kurtuluşun köküne Sivas'tan başladı. Yani devrime. Enteresandır aynı işi şu anda Sivasspor yapmak üzere. Sivasspor'un şampiyonluğu hakikaten Türk futbolunda bir devrim olacak. Eğer başarırsa.

Tamam, ikinci olması da başarıdır. Diyorlar ki, "Gönüllerin şampiyonu." Ben kabul etmiyorum. Sivasspor, Türkiye Süper Ligi şampiyonluğunu makul paralarla kurduğu kadrosuyla hakediyor.

Hem de köküne kadar. Öncelikle Sivasspor iyi bir takım. Kondisyonları iyi, maça asılmaları iyi, hırsları iyi, yardımlaşmaları iyi, takım olarak yaptıkları defans iyi. En ince ayrıntıya kadar düşünebiliyorlarsa ki düşünüyorlar, bunu son hafta top toplayıcı çocuğun attırdığı golde gördük. Maraton programına telefonla katılan Sivassporlu bir idareci, Bülent Uygun'un haftada iki gün top toplayıcı çocuklarla konuştuğunu ve tatbikat yaptırdığını söyledi.

Kadrolarının para olarak değeri Dört Büyük kulübün de altında. Ama oynadıkları futbol Dört Büyük kulübün çok üzerinde. Bakıyorum bazı gazetelerde Sivasspor'u delme politikaları var. Transfer haberleriyle. Ama artık at derli, yemezler diye tahmin ediyorum.

Kendileri gibi Fransız olsaydı

Bülent Uygun'u tenkit edenler de var."İkinci Fatih Terim geliyor" diye. Bülent Uygun akıllı adamdır. Fatih Terim'in iyi yönlerini alır, kötü yönlerini almaz. Tenkit ederiz, eleştiririz, vururuz. Zaman zaman olur bunlar. Ama bugün Fatih Terim, Mustafa Denizli kolay yetişen antrenörler değiller. Aragones'i gördükten sonra bazı teknik adamlara haksızlık yaptığımızı zannediyorum.

Size çok net bir şey söyleyeyim. Bir teknik direktör getiriyorsunuz, çıktığı maçta rakip takım hocası Bülent Uygun'u tanımıyor. Diyeceksiniz ki "Bu ayıp sadece Aragones'in mi?" Yönetimin de ayıbı var. Adamı alıp getirmişsin, Fransız gibi kenara oturtmuşsun. Bari bir Fransız hoca getirseydiniz de tam Fransız olsaydı. Fenerbahçe Yönetimi gibi.

İşte o teneke kupa bugün hedef oldu

KULAKLARI çınlasın, bazı Fenerbahçeli yöneticiler birkaç iyi maçtan sonra, "Ne var, neden tenkit ediyorsunuz. Nasıl tenkit edersiniz, bu takım bizim eserimiz" diyorlardı. O sırada göğüs kafesleri gömleklerinin düğmelerini yırtıyordu. Şu anda hiç birinden ses yok. Herhalde onlar dalış takımlarını alıp suyun altına indiler. Sanırım, sünger çıkarıyorlardır.

İşte maalesef böyle bazen sünger avcılığı yaparsınız, bazen de kupa avcılığı. Kupa avcılığı derken ben hatırlarım, bazı Fenerbahçeliler'in Türkiye Kupası'nı alamadıklarında, "O teneke kupayı ne yapalım?" dediklerini. Geçmişte tabii ki.


Gökçek'in marifeti

AFERİN Kocaelispor ve Hacettepespor'a. Aslanlar gibi mücadele ediyorlar. "Çıkmadık candan, ümit kesilmez" diyorlar. Özellikle de Körfez ekibi.

Ama aynı mücadeleyi Hacettepe, Gençlerbirliği'ne karşı yapacak mı? Yapsa da yenilse bile herkesin kafasında bir soru işareti kalacak. Bu, bu sene böyle. Peki diğer takımlarda neler olacak?

Bin tane polemik

Mesela belediye takımları. Mesela bu hafta oynanacak Ankaragücü-Ankaraspor maçı. Ankaragücü yenince bin tane polemik olacak. Bu, çıkıp çatır çatır yense de olacak. Ne zaman olmayacak? Ankaraspor, Ankaragücü'nü yenerse. Ters motive olup da.

Peki bunun sebebi ne? Melih Gökçek'in Ankaragücü aşkı. Başkan beyanat veriyor, "Eğer Ankaragücü Yönetimi ile birleşmeyi sağlayamazsak B planını devreye sokacağız" diye. Bunu da Ankaragücü-Ankaraspor maçından bir hafta evvel söylüyor.

Allah Aykut Kocaman'a ve Ankarasporlu futbolculara sabırlar versin. İkinci yarıdaki inanılmaz çöküşleri tamamen Melih Gökçek'in Ankaragücü aşkı yüzünden olmuştur. Çünkü, kendilerini ikinci takım gibi gördüler. Üvey evlat gibi gördüler.

Futbol Federasyonu kesinlikle acilen alacağı bir kararla bunun önümüzdeki yıllarda olmaması için önünü kesmeli.

Federasyonun yumuşak karnı

FUTBOL Federasyonu çok acil biçimde bir yönetmelik değişikliği daha yapmalı. Futbolcuya ceza veriyorsunuz, teknik direktöre veriyorsunuz ve bunların cezalarına yaptırım gücünüz var. Yöneticiye ceza veriyorsunuz, yönetici sizinle dalga geçiyor. Çünkü, vereceğiniz cezanın hiçbir yaptırım gücü yok. Vermeyin daha iyi.

Adnan Polat ve ekibi, güya yönetmeliklere göre haklılarmış. Ama kamuoyu, Adnan Polat ve ekibinin okkalı bir şekilde Futbol Federasyonu'na gol attığını biliyor. Veya öyle zannediyor. Eğer bu yönetmeliği çok açık ve net bir biçimde seneye uygulayacağınız kara kaplı deftere sokmazsanız federasyon olarak aciz kalmış olursunuz.

Bir kulübün ikinci takımı, belediye takımları ve yöneticilerinin aldığı cezalar ortada. Bu, bu federasyon ve bundan öncekilerin yumuşak karnıydı. Bakalım bu federasyon biraz mekik çekerek karın adalelerini güçlendirecek mi? Yoksa öyle bırakıp, arada sırada karınlarına yumruk geçirilmelerine izin mi verecekler?

Kıssadan hisse!..

BAZI teknik adamlar, bazı futbolcuları yedek kulübesinde unutuyorlar. Bu durumu görünce aklıma da bir fıkra geldi.

Köyün muhtarı çok yaşlanmış. 90'lara merdiven dayamış. Torunları var, kızları var, oğulları var. Ama babanın gözü hala doymuyor. Köyden biraz fakir bir ailenin, 18 yaşındaki kızına göz koymuş. Parayı bastırmış, evlenmeye kalkmış. Gerdek gecesi gelmiş çatmış. Torunlar, torbalar, oğullar, kızlar diyorlar ki "Baba, dede. Kendine gel. Öleceksin." "Siz karışmayın" diyor yaşlı adam.

"Burnunuzu bu işe sokmayın."

Kıza dönüyorlar, o ise "Ben karışmam. Babam parayı aldı, beni verdi. Söz hakkım yok" diyor.

Damat ile gelin içeri giriyorlar. Damat için kefen, her şey hazırlanıyor. Nasıl olsa ölecek diye. 45 dakika sonra kapı açılıyor. Kızcağız perişan bir halde dışarı çıkıyor. "N'oldu" diyorlar. Kız bağırıyor, "Bu adam bunamış. Yapıyor yapıyor, unutuyor. Gene yapıyor."

Kıssadan hisse. Yedek kulübesinde bazılarını unutmayacaksın.

Oda bilmecesi

İKİ hafta önce büyük takımların statlarındaki özel odalardan bahsetmiştim. Futbol Federasyonu görevlilerinin ve emniyetin giremediği odalara. İki haftadır ne tepki var, ne ses. Acaba odalar boşaltılıp ondan sonra, "Erman bey buyurun" mu diyecekler? Yoksa, "Erman kardeşim sen ne yazarsan, ne söylersen söyle, biz buraları kullanacağız ve her türlü pisliği yapacağız" mı diyecekler? Ne diyorsunuz? Yapıyorsunuz, ediyorsunuz yanınıza kar mı kalıyor?
Yazarın Tüm Yazıları