Tezgah yanılgısı

Ben ki lisanları işitir işitmez onların hangi dil olduğunu bir çırpıda saptamakla övünürüm, affedilmeyecek bir hata işledim. Müthiş gaflete düştüm.Feleğimi şaşırdım ve Eflafun ve Erasmus lugatlerini karman çorman ederek Felemenkçeyle Helenceyi birbirine karıştırdım.Olay şöyle vuku buldu:* * *Bir arkadaşımla beraber bir bar tezgahında hayata dair laf gevezeliyordum ki içeriye son derece cazip ve her hallerinden ecnebilik akan iki kadın girdi.Bitişiğimize değilse bile konuşmalarını iyi kötü işitebileceğimiz mesafedeki taburelere iliştiler. Galiba da kokteyl ısmarladılar.Her ikisi de esmerimtıraktı ve bilhassa bir tanesi ‘‘Kabare’’ ve '‘Barry Lyndon’’ filmlerinin Musevi asıllı emsalsiz yıldızı Marisa Berenson'unu hatırlatıyordu. Kulak verdim ve dillerinin Felemenkçe olduğuna hükmettim. İşte Berenson'un fantazması ve Yahudi kadınların asla direnemeyeceğim çekiciliği, düşündüm ki tezgah komşularımız İsrailoğulları sülalesinden inen Hollandalılardır.Çehreleriden belli, bunların seceresi Orta Avrupa'nın Aşkenaz İbranilerine değil de bizim kadim coğrafyamızın Sefarat kökenlerine uzanmaktadır.Uzun süredir Kuzey Denizi kıyısında yaşasalar dahi, muhtemelen boyunlarına asılı Davudi yıldızın altında emsalsiz portakal kokuları taşımaktadırlar.Eski Ahit'in ‘‘Karnın buğday yığını, zambak kuşanmış. - İki memen bir çift geyik yavrusu’’ diyen ‘‘Neşideler Neşidesi’’nden çıkmaktadırlar.‘‘Kabala’’nın gizemli dairelerinden efsun saçmaktadırlar.Aşikar, bu kadınlar Felemenkçe konuşan Yahudi periler olarak barda oturmaktadırlar. * * *NEYSE, ben ve arkadaşım ahşap tezgahın sanki bakır alaşımlı kabloymuş gibi müthiş elektrik ilettiğini farkettik ve hayata dair gevezeliği bıraktık.Alçak sesle kadınların hangi milletten olduğu ve hangi lisanı konuştuğu hakkında fikir yürüttük. Ben kendimden çok emin ve hiç tereddütsüz Felemenkçe diye yapıştırdım.Arkadaşım net bir tanım getirmedi. Fakat iki şahıs arasında iletişim sağlayan dilin Hollandaca olmadığı konusunda ısrar etti. Bu noktada direndi.Ben de direndim. Üstelik, hem Felemenk lehçeleri hakkında bilgiç diskur çektim, hem de kadınların Hollandalı Musevi kimliğini açıklamak için Endülüs uygarlığına kadar çıktım. Katolik yobazların İspanya'yı tekrar fethetmesinden sonra buradan Kuzey Denizi kıyısına göç etmek zorunda kalmış Spinoza felsefesine uzandım. Kendimden emin, çok fazla yüksekten uçtum.Ama anlaşamadık... O zaman, kadehlerin yenilenmesine bahse girdik. Bunun ayıbı yok ve zaten barda dirsek çürütmekten kaşarlanmış olan bizler kaçın kurrasıyız, merakımızın yanıtını bizzat iki hanıma sormaya karar verdik.İşte en nötr lisan İngilizce, çok kötü bir Shaekspeare lugati parçalayarak ve ‘‘affedersiniz, acaba nece konuştuğunuzu sormak nezaketsizliğini göstersek bizi bağışlar mıydınız ?’’ türünden bir manevrayla alabanda ettik.İşte o an korkunç utanç cevabı geldi !Marisa Berenson'u andıran ve benim Hollandalı bir Yahudi olduğundan emin olduğum harikulade kadın hiç duraksamadan ‘‘Yunanca’’ cevabını verdi.Hemen arkasından da biraz müstehzi bir ifade takındı ve ‘‘uvertür yapmak için fazla klasik bir yöntem değil mi ?’’ cümlesini ekledi.* * *BEYNİMDEN vurulmuşa döndüm. Üstümden kaynar sular döküldü.Hayır, efsunlu kadının ikinci söylediği için değil... Bende yüz surat zaten mahkeme duvarı ve üstelik eğer isteseydim, ‘‘yoksa klasiklerin en iyi değerler olduğuna inanmayacak kadar harcıalem düşünerek beni hayal kırıklığına mı uğratmacaksınız ?’’ cinsinden bir karşılıkla onu mat edebilir, en azından konuşmayı sürdürmek için provokasyon yapabilirdim.Ama yapmadım. Tek kelime karşılık vermedim.Çünkü ben ki Şehr-i Stambul'un, Dersaadet'in, Payitaht'ın, Konstantinniye' nin çocuğuyum ve beşikten itibaren Rumca ninni işitmişim, Helenceyle Felemenkçeyi karıştırmak gibi korkunç bir gaflete düşmüş olmayı hazmedemedim.Böylesine müthiş bir suç işlemiş olmayı onuruma yediremedim.Derhal kadınlardan özür diledim, bahsi kaybettiğim için arkadaşıma içki ısmarladım, hesabı ödedim ve arkama dahi bakmadan alelacele çıktım.Yanılgımın utancında ve kös kös dışarı kaçtım.* * *HAYAT işte böyledir !.. Bazı şeylerden çok emin olduğumuza inanırız ve üstelik bu ‘‘yanılmaz’’ inançlarımızı bir de fantazma teorileriyle süsleriz.Oysa, bazen geçip giden yılların tecrübesinde, bazen de bir bar tezgahının havai duran taburesinde, birden ve aniden yanılmış olduğumuzu kavrarız.Çok fena halde çuvalladığımızı farkederiz. Marisa Berenson'a benzeyen Hollanda kökenli Yahudi kadınlar hayal ederiz ve sonra onların Helence konuşan Yunanlı kadınlar olduğunu anlarız.Hayat işte böyledir, hayatı ancak yanıldıkça öğreniriz...
Yazarın Tüm Yazıları