‘Televizyonsuzluğa hicret’

Televizyonun bir propaganda aracı olmadığı, gençliği, aileleri korumadan öte işlevleri olduğu +1 TV’de yaşananlarla birlikte yeniden hatırlanmalı.

Haberin Devamı

Yoksa Bülent Arınç’ın söz ettiği gibi ‘televizyonsuzluğa hicret’ edeceğiz hepimiz.
Medyada alkol yasaklarının tartışıldığı mayıs ayında Bülent Arınç, TRT Türk’te şöyle bir konuşma yaptı:
“Toplumda öyle güzel insanlar biliyorum ki televizyonlu odadan televizyonsuz odaya geçişi hicret kabul ederler. Ama kumanda denilen bir şey var, insan denilen, nefis denilen bir şey var. İnsan sadece kemikten yaratılmış bir mamul değil ki. Bizim inancımız, düşüncemiz, şehvetimiz, ilgimiz var, çocuklarımız var.”
Arınç’a göre RTÜK, anayasanın, gençliğin ve ailenin korunması ile ilgili hükümlerini hayata geçiriyordu. Televizyondaki kirlilikten etkilenenlerin televizyonsuz odaya geçmesi adeta hicretle eş tutulacak ulvi bir karardı. Başbakan Yardımcımızın tanıdığı bazı güzel insanlar bunu yapıyormuş. Ama ben özellikle son iki ay içinde olanlara rağmen hâlâ o rezil kumandayı elimden bırakmaya hazır değilim. Biz de insanız, kemikten mamul değiliz elbette ama ‘BIRA yaz 3131’e gönder, biranın dolduruş sesi cebine gelsin’ bandını görür görmez telefonum fısss diye çalsın diye titremiyoruz. Çocuklarımızı Necati Şaşmaz’ın müthiş oyunculuğundan korumayı az çok başardık bugüne kadar. Devlet baba bizi televizyon çamurundan pamuklara sararak kolluyor sağ olsun, ama şükür ki, kendi irademiz de az çok işe yarıyor.
İki kadeh rakıdan, meme ucundan, Kemal Sunal’dan, ‘aile kurumun temelini tahrip eden’ paçoz evlilik programlarından korunuyoruz da, mesela ağız tadıyla maç izleyemez olduk. TRT, Başbakan konuşuyor diye tak kesiyor canlı yayını.
Başbakan’ın konuşması böyle elzem de, 46 kişinin öldüğü Reyhanlı’da ne olup bittiği değil.
Türkiye televizyonu çok hızlı adımlarla vasatın da altında, tüm renkli uçları törpülenmiş, ders vermeye, toplumu şekillendirmeye, kafasına vura vura eğitmeye programlanmış işlere teslim oluyor. Bu kafayla, Emniyet Genel Müdürlüğü oturup üşenmeden 446 diziyi inceliyor. İlkokul müsameresi gibi, ‘Aferin Merhamet, sana emniyet kemeri kullandığın için 5 verdim’ diyor. Allah korusun, Die Hard filan Emniyet’in kontrol masasına gelmesin. Bruce’un başı yanmasın.
Doğru Ahmet ve Bay Yanlış’a dönen diziler çok çocuklu, çok ahlaklı, çok temiz Türk ailelerini anlatıp duruyor, öte yanda Kemal Sunal ‘Anana da selam söylerim’ diyemiyor. Bir abajur heykelciğinin göğüs ucunu sansürlemeye varan ‘Aman, ya şehvete yenik düşersek’ korkusu her dokunduğu yere karanlık gölgesini bırakıyor.
En son, +1 TV’de yaşananlar, yeni, özgür, bağımsız gibi lafların bu sistemde hayal olduğunu yüzümüze vurdu. Buna şok olmamamız, ‘Belliydi zaten’ dememiz bile çaresizliğimizin kanıtı. Kanal çalışanlarının yaptığı açıklamada olduğu gibi, ‘Sansür ve baskı sadece haber bültenlerine değil, en sade magazin programı içeriklerine bile yansıyorsa’, ben onlar kadar umutlu olup “Bağımsız medya mümkündür” diyemeyeceğim. Şu koşullarda ‘Televizyonsuzluğa hicret’ bize layık görülen.

Yazarın Tüm Yazıları