T.C’nin değil AKP’nin itibar krizi

TNS Piar geçen ay CATI yöntemiyle (telefonla anket) yaptığı bir araştırmada 1352 kişiye çok ilginç bir soru sormuş:

"Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya devletleri nezdindeki temsiliyetini dikkate aldığınızda, şimdi size sayacaklarımdan hangisi sizin bu konudaki görüşünüzü en iyi tanımlar?"

Yanıtların dağılımı ilginç! Yüzde 49.0 T.C’nin yurt dışında layık olduğu şekilde ya da daha üstünde temsil edildiğini, yüzde 42.5 ise layık olduğu şekilde temsil edilmediğini düşünüyor.

Geri kalan yüzde 8.5’in ise Türkiye temsil edilmiş mi, edilmemiş mi çok fazla umrunda değil.

Diyelim ki siz Türkiye’nin yurt dışında hakkıyla temsil edilip edilmediğinden sorumlu yöneticisiniz. Bu sonuçlara bakıp ne yaparsınız?

A) "Oh ne güzel Türkiye’nin yarısı, Türkiye’nin hakkıyla temsil edildiğini düşünüyor" deyip yan gelip yatarsınız.

B) "İşe bak Türkiye’nin yarısı Türkiye’nin yurtdışı temsilinden memnun değil" deyip sıkı bir revizyona girişirsiniz.

C) "Bu işlerin doğrusu halka sorularak bulunmaz. Ortada bir ’gerçek’ vardır, bu ’gerçek’ olaylara, ilişkilere ve gelişmelere bakıp çözümlenir. Sonra gereği neyse yapılır" dersiniz.

A, B şıkkını işaretleyenleri devam etmekte olan İsrail’in Hamas’ı cezalandırma operasyonu yakından izlemelerini öneririm. Hemen burnumuzun dibindeki savaşta Ankara’yı, Başbakan’ı takan var mı? Bir şey soran var mı?

Türk dış politikasının kötü polisi Tayyip Erdoğan, iyi polisi Abdullah Gül başbaşa verip, oturup bir düşünsünler bakalım; AKP iktidarı bu "ilgisizliğe" layık olabilir ama T.C bu "ilgisizliğe, itibar krizine" layık mı?

CHP’nin binası ne işe yarar

CHP yeni binasına tam tanıma yirmi trilyon lira harcamış. Belki de daha fazla.

Söyler misiniz bu iletişim, internet çağında bir partiye bu kadar büyük bir merkez niye lazım? Ne koyacaklar bu binanın içine... Ne üretecekler burada? Eş, dost, akraba çocuğuna iş yaratmaktan başka ne işe yarayacak bu merkez?

CHP’nin yeni binasına ödenen trilyonlar Türkiye’de siyasi parti yönetimlerinin ne kadar çağdışı bir zihniyetle yönetildiklerinin en büyük kanıtı.

İnternette bir "iletişim" sitesi olsa, küçük de bir merkez, toplantılar da kiralanan otellerde yapılsa parti işi yönetilmez mi? Yönetilir. Hem de daha iyi yönetilir.

Ne olur anlayın artık. Bu çağda bir partinin "iletişim" üretmekten başka bir işi yok. Bunun için de binaya gereksinimi yok. Binaya harcanan para "iletişime" harcansa, CHP’nin (o da belki) seçimde barajı aşma sansı olurdu...

Şu durumda CHP’nin tek şansı AKP. AKP dinci söylemi arttıracak, CHP’de "Cumhuriyet elden gidiyor" söylemine devam edecek... Korkutulanlar da "Hiç olmazsa oylar bölünmesin" diye düşünüp CHP çatısı altında birleşecek.

Ya oyların başka partide birleşeceği düşünülürse... Ya bir alternatif görülmeye başlarsa insanlar... (Ki bir alternatifin ağır ağır ayak sesleri duyulmaya başladı!) Ne yapacak o zaman bu binayı CHP? İnternet kafe yapıp bir sonraki seçimde gençleri kazanmayı düşünür mü?

Şafak Sezer Arçelik’e gerekli

ARÇELİK’in yeni reklam uygulamalarıyla ilgili birkaç söz söylemeden önce Koç Holding’in "Dayanıklı" grubunu yönetenleri kutlamak şart oldu. Son beş yılda doğru, tutarlı ve sürekli reklam hamleleriyle Arçelik ve Beko’yu iki farklı marka yapmayı gerçek anlamıyla başardılar.

Daha beş yıl önceye kadar Beko, "O da Arçelik fabrikasında üretiliyor" diye satılırdı. Şimdi Arçelik ve Beko çağrışımları farklı iki marka.

Arçelik "Çelik-Şafak Sezer" ikilisi ile "çok sevimli" bir aile markası olurken, Beko "teknoloji-kalite" algısını yükselten reklamları ile daha "genç", aile yaşam eğrisinin ilk aşamalarındaki kişilerin markası oluverdi.

Siz de fark etmişsinizdir kısa bir süre önce Arçelik reklamlarında yeni bir "taktik" uygulamaya geçildi.

Bir İstanbul Masalı’nın çok sevilen karakteri Suzan’ı (Vahide Gördüm) Çelik’in yanına monte edildi. Suzan kızıyla bir evde yaşıyor. Çelik ve genç bir delikanlı da onların komşuları.

Önce fırın filmi ekrana geldi, sonra no-frost buzdolabı. Her iki film de şirin filmler. Ürüne ilgi uyandırıp, hem de varolan "aile markası" algısını pekiştiriyorlar. Suzan ve dramatik yapıyla da reklamların tekrar izlenilirliği sağlanıyor.

Buraya kadar her şey iyi.. Eksik olan bir şey var; Şafak Sezer. Arçelik Şafak Sezer’le biten reklam sözleşmesini yenilemedi.

Oysa Şafak Sezer-Çelik ikilisinin oluşturduğu "mizahın", Arçelik reklamlarını daha dikkat çekici ve daha fazla anımsanır kıldığı kesin.

Şafak Sezer’i Arçelik bayilerinin daha fazla sevdiği de kesin. Peki niye yeni taktikte Şafak Sezer kapsam dışına çıkarıldı? Sanırım Arçelikçiler gelecek kazın, tavuğa değmediğini düşündüler. Ben ise sonuçtan onlar kadar emin değilim. Şafak Sezer’in yeni reklam "yolunu" çok daha "vurucu" hale getirebleceğini düşünüyorum.

Halkı Oyak’tan soğutmak

OYAK yönetimi Erdemir ihalesini Oyak kazanınca "Bu Oyak için kárlı bir yatırım olmadı" diyen, çeşitli şekillerde Oyak’ı eleştiren köşe yazarlarına toplam 25 milyon YTL’lik dava açmış. Çok şaşırdım.

Sanırım Oyak’ı yönetenler, "askerle ilgili bir kurum" oldukları, "halkı askerlikten soğutma" ile ilgili kanun maddesinin kendilerini de koruduğunu sanıyorlar. Çok ama çok yanılıyorlar.

Oyak halkın kendisinden soğumasını istemiyorsa yapacağı tek iş var. Gazetecilerle ilişkilerini "hukuk İşleri" üzerinden değil, "halkla ilişkiler direktörlüğü" üzerinden yürütmek.

Önerim Oyak’ın söz konusu davaları hemen geri çekmesi ve diğer çağdaş işletmeler gibi halkla ilişkiler araçlarıyla niye Erdemir’in kárlı bir yatırım olduğunu her yönüyle halka anlatması...

Çekirgelik

İnsanlar sırça köşklerde de yaşasalar, çalan kapıyı açmak zorundalar.

(M. Amsterdam)
Yazarın Tüm Yazıları