Sosyetik ihanetin düşündürdükleri

MANKEN, oyuncu, şarkıcı değiller...

Siyasetçi değiller...

Fakat onlardan daha çok ortadalar.

Şu "sosyetik" diye tabir edilen kişilerden bahsediyorum.

Ve ortada olanı benimsiyor insan.

Kim olursa olsun gözümüze sokulan... Azılı bir hırsız bile olabilir hatta. Bir süre sonra aileden biri gibi olabiliyor. Bize özgü bir durum mudur, bütün dünyada böyle midir...

Uzatmayayım, aile bireylerimizden(!) Elif Germiyanlıgil’i, eşinin, yine aile bireylerimizden(!) Derin Mermerci ile aldattığı haberiyle çalkalanmış bulunuyor ülkemiz.

Sanki hakikaten hadise aile içerisinde cereyan etmiş gibi etkilendik.

Hatta bu "akraba gibi görme" durumunu iyice abartanlar oldu.

Bir gazete mesela...

Bu ilişkiden yola çıkarak "yakınları tarafından ihanete uğrayanlar"ın haberini yaptı. Eniştesiyle, üvey babasıyla, kocasının kuzeniyle evlenenler falan...

Yani şu son hadiseyi de bunlarla aynı kategoriden saydı arkadaşlar. Oysa Germiyanlıgil ile Mermerci’nin aynı camiadan olmanın dışında bir yakınlıkları olduğunu duymamıştık daha önce.

Demek her biri bize akraba olunca, birbirleriyle de akraba oluyorlar otomatikman!

Neyse, mevzu bu değil.

Hatta söz konusu üçlü de değil.

Maksat, "özel"den hareketle "genel" durum üzerine birkaç söz söylemek.

Gazeteler kahramanlardan erkek olanının henüz konuşmadığını, konuştuğu zaman üçlü ilişkinin akıbetinin belli olacağını yazıyor.

İşte "zurnanın zırt dediği yer" burası oluyor sevgili okurlar!

Adam ne diyecek?

Önündeki iki yoldan hangisini tercih edecek?

İki kadının nefeslerini tutup bekledikleri andır bu!

İkinci kadın, ilişkilerinin aslında ne tür bir ilişki olduğunu öğrenecektir.

Erkeğin gözündeki, gönlündeki yerini görecektir.

Bir süre renk mi katmıştır onun hayatına, yoksa erkek sahiden hayatının kadınını bulduğunu mu düşünmektedir?

Bakmayın siz son senelerde bazı kadınların "özgür duruş"una...

Hani kendilerini duygusal, cinsel her türlü alışverişte erkekle eşit gördüklerini söylediklerine...

Bu aslında olmasını istedikleri durumdur.

Mevcut durum ise... Şöyle söyleyeyim, en aklı başında kadının bile, dışarıya açık etmese de kullanıldığını düşündüğü olmuştur. Ha bazı kadınlar çabuk toparlanır, o başka.

Ne yapacaksınız, ezberimiz bu. Genlerimize kazınmış bir kere. Bilmiyorum kaç kuşak sonra gerçek manada kurtuluruz bu durumdan.

Aslında erkeğin rengi, ilişkinin ta başından belli oluyor ama kadın bunu anlamıyor. Aşk gözünü kör ettiğinden mi artık, işine gelmediğinden mi... Yoksa razı olduğundan mı...

Karısına yakalanmamak için azami gayret gösteren, yakalanmadığı sürece de kılını kıpırdatmaya pek niyetli görünmeyen erkek zaten tercihini çoktan yapmış demektir.

Her şeyin ortaya çıktığı noktada bile tercihi erkek yapıyor sayılmaz pek. Bunu "eş" durumundaki kadın yapar daha çok. Aldatılmayı gurur meselesi yapıp kocasını boşarsa, erkek ikinci kadını tercih etmiş olur otomatikman. Yok, affederse eşini... "Hayır, illa ki boşanacağım!" diyen erkek pek azdır.

Onun için belki de esas "zurnanın zırt dediği yer", "birinci kadın"ın ne karar vereceğidir.

MIŞ-MUŞ

İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde toplu iğnenin sivri ucunun yüzde biri büyüklüğünde Türk bayrağı yapılmış.

Ben gidip bakmam, "Vay sen Türk bayrağını ’küçük gördün’!" diyen çıkar.

Türkiye’de çiftlerin yüzde 26.3’ü hiçbir doğum kontrol yöntemini kullanmıyormuş.

Siz "Allah’a havale"yi yöntemden saymıyor musunuz?
Yazarın Tüm Yazıları