Sharon Stone kusura bakmasın

"Kırışıklıklarınızı sevin" demiş Sharon Stone.

Dikkatinizi çekerim, tepkisiz kalmanız yetmiyor, seveceksiniz illáki!

Bu da bunalıma girmekle eşdeğerde hastalıklı bir durum değil mi?

Hem sevilecek nesi var kırışıklığın?

Hiç kırıştıkça güzelleşen kadın gördünüz mü? ("Anne"den bahsetmiyorum)

Kırıştıkça kısmeti açılan?

Kırıştıkça itibarı artan?

Hiç numara yapmasın kimse!

Sözde var özde yok!

Kırışmış kadın yok sayılıyor.

Garsonlarla tezgáhtarlar üstünde bir deneme yapın isterseniz. Bir kırışmış, bir kırışmamış kadın aynı anda hizmet talep etsinler, bakalım hangisine öncelik tanınacak?

Hal böyle olunca neden seveyim kırışıklıklarımı?

Manyak mıyım?

Sharon Stone’a göre yüzümüzde kırışıklık varsa yaşamış, gülmüş ve ağlamışız demekmiş.

Sanki bizden delil isteyen var da...

Göstereceğiz... "Kazayaklarım gülmekten, kaşlarımın arası ağlamaktan."

Mümkünse yaşadıklarımı dile getireyim ben... Ya da kaleme alayım. Yüzüm otursun oturduğu yerde! Şahitlik etmesin!

Hem 35 yaşında, henüz kırışmamış biri, hiç yaşamamış mı sayılıyor yani?

Kusura bakmasın Sharon Stone...

Ha, "Aldırmayın" dese tamam da... Ama sevmek... I-ıh.

Zaten kendisi de sevdiğinden değil. 49 yaşına geldi ya... Telkin yapıyor kendi kendine.

Ha, kimse "yaşlandıkça güzelleşen kadın" diye Türkán Saylan’ı falan örnek vermeye kalkmasın lütfen!

Demagoji yapmayın.

Ben de size içlerinde Türkán Saylan kadar değerli insanların da bulunduğu onyüzmilyon kadının, sırf kırıştı diye, işte, evde, 25 yaşındaki hemcinsleriyle değiştirilmesini örnek veririm sonra.

’Büyüyünce çocuk olacağım’

Geçenlerde beş yaşında bir kız çocuğuyla sohbet etme fırsatı buldum.

Hakikaten bir fırsattır çocuklarla sohbet etmek. Çok şey öğrenirsiniz. En sıradan soruya en sıradışı cevabı verirler, şaşırırsınız.

Mesela İrem’e tüm kabızlığımla "Büyüyünce ne olacaksın, hiç düşündün mü?" diye sordum.

"Düşündüm" dedi...

"Yine çocuk olacağım."

Gerekçesi de var. Büyüyünce çok yoruluyormuş insan. Annesi hep yorgunmuş. Babası da.

Ve buna rağmen istedikleri zaman yatıp uyuyamıyorlarmış. Oysa o istediği zaman uyuyormuş.

Görüyorsunuz ne kadar akıllı şimdiki çocuklar...

Biz ta o zaman en ağır işleri seçtik kendimize ve günümüzün moda kitabı "The Secret"da anlatılanlara bakarsanız "çağırdık, geldi" adeta!

Şimdi işten güçten başımızı alamıyoruz haliyle.

Fakat bir yandan da tırnakları kırmızı ojeli İrem’in.

Buna yorumu da şu:

"Esas çocukların tırnakları boyalı olur!

Aslında haklı.

Kırmızı ojenin, yetişkinlerin saçında pek görmediğimiz, misal iki uçuçböceğinin kafa kafaya verdiği lastikli saç bağından ne farkı var sahi?

Cennetle cehennem

Bizim gazete, geçen gün, adeta inadına Osman Müftüoğlu’nun sayfasının karşısına Arman Kırım’ın şarap soslu yemek tariflerini koymuştu.

"Cennet"le "cehennem"i çağrıştırdı bana bu durum.

"Cennet"te tereyağı, krema, şeker, dondurma, nişasta, bonfile, patates, şarap; "cehennem"de sebze, meyve, egzersiz!

Ya da iki ayrı beslenme tarzına, "cennet’e ve ’cehennem’e giden yol" gözüyle bakarsak -ki Müftüoğlu’na ve diğer uzmanlara bakarsanız bir nevi öyledir- çok yiyip içenin sonu felaket; yemeyip içmeyip egzersiz yapanı bekleyense sağlıklı uzun bir ömür...

Yani cennete giden yolda "meşakkat", cehenneme giden yolda "şeytana uyma..."

Tıpkı bize öğretildiği gibi değil mi?

MIŞ MUŞ

Erdoğan "Derin Türkiye önümüzü kesiyor" demiş.

Oyun bilmeyen gelin "Yerim dar" demiş.

Dünyanın sonuna 53 yıl kalmış. O günün başbakanı da "Tam sorunları çözecektik dünyanın sonu geldi" der herhalde.

Deniz Seki "Bizimki aşk kazası" demiş.

Demek bizim şişmanlık zannettiğimiz şey "hava yastığı" olma haliymiş.
Yazarın Tüm Yazıları