SES’imi ben de beğenmiyorum…

Günümüzde hedef kitlelerin tanımlanmasında ve kişinin toplumsal statüsünün belirlenmesinde ‘SES Grubu’ (Sosyo Ekonomik Sınıf) ifadesi kullanılıyor.

Haberin Devamı

Buna göre hepimiz farkında olsak da olmasak da bir sosyal sınıf içinde kabul ediliyoruz.

Kimimiz “A”, kimiz “B”, kimimiz “C”, “D” ve “E” SES grubundayız.

“A”ların kimler olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Ama yine de merak edenler için ‘hayatı birinci mevkide yaşayanlar’ tabirini kullanabiliriz.

“B” grubundakiler için ortanın üstü, “C” SES grubu için orta sınıf, eskinin deyişi ile orta direk, “D” ve “E” SES grupları için de ortanın altı şeklinde tanımlamalar yapabiliriz. Bununla birlikte SES gruplarının şekillenmesinde gelir durumu sadece ana belirleyici faktör değil tabii ki…

Kişinin veya hane halkı reisinin eğitim durumu, mesleği ve sahip olduğu mal varlığı da statünün yani SES grubunun belirlenmesinde öne çıkan etkenler. Yani aynı iş yerinde aynı maaş ve unvan ile çalışandan biri, “B” diğeri “C” ya da “D” SES grubundan olabiliyor. Çünkü her ikisinin de toplumdaki yeri ve yaşam biçimi aynı olmayabiliyor…

SES gruplarından neden mi söz ettik?

Hemen açıklayalım. Konuyu alışverişe ve perakende sektörüne getireceğiz de ondan.

‘Alışveriş Merkezleri Yasası’ tartışıla dursun, Türkiye’de 2009 yılında açılan 24 yeni alışveriş merkezi ile 39 ildeki toplam alışveriş merkezi sayısı 238’e ulaşmış durumda. Bu sayının inşaatı süren projelerle birlikte 2010 sonuna kadar 300’ü aşması bekleniyor. Mevcut alışveriş merkezlerinin perakendecilere sunduğu alan 5.7 milyon metrekare. 2010 sonunda bu rakamın 6 milyon metrekareyi aşacak.

Acaba hiç dikkat ettiniz mi?

Son yıllarda İstanbul başta olmak üzere Ankara ve İzmir gibi kentlerde şehrin kenar semtleri ve mahallerinde mantar gibi alışveriş merkezleri açılıyor. Çünkü bu alışveriş merkezlerine konuşlanmış pek çok ünlü marka gözünü, özellikle “D” ve “E” SES grubundakilere dikmiş onlara ürün ve hizmet satma yarışında da ondan.
Neden mi?

Hemen söyleyelim:

“A” SES grubundakiler zaten hiç bir zaman onların sadık müşterileri olmadı. Bu sosyal sınıfın insanları alışverişlerini genellikle yurt dışında yapıyorlar çünkü. Onlar da bugüne kadar hep “B” ve “C” SES grubundakilerle yetindiler.

Son ekonomik kriz patlak verene ve kredi kartı limitleri dolana kadar “B” ve “C” SES grubundakilerin tüketim iştahı, zaten pek çok markayı ve perakendeciyi tatmin edecek bir pazar yarattı. Çünkü insanoğlu hep daha üst statüde olmak, itibar görmek ve yaşamak ister. Bu ihtirasını da alıveriş yaparak tatmin eder.

8, 10, 12, 24 taksit çılgınlığına, mortgage, otomobil ve tüketici kredileri de eklenince “B” ve “C” SES grubundakiler artık bankalara çalışır oldular. Tabi hâlâ bir işi olanlar için.

Tüketici Örgütleri Federasyonu’nun hazırladığı rapora göre, Aralık 2009'da bir önceki yıla göre tüketici kredisi borcunu ödemeyenlerin sayısı yüzde 123 artarak 1 milyon 129 bin 985 kişiye ulaşmış durumda. Kullanımdaki 45 milyon adet kredi kartından 10 milyonu sorunlu. Veriler, kredi kartlarında ve tüketici kredilerinde yaşanan sorunların her geçen gün artığını gösteriyor.

Perakendeciler için “B” ve “C” SES grubundakiler kısa ve orta vade de pek ümit verici gözükmüyor ve bu yüzden şehrin kenar semtlerinde yükselen alışveriş merkezlerini dolduran markalar “D” ve “E” SES grubundaki potansiyel müşterilerin peşindeler.

Çünkü, araştırmalar göre “D” ve “E” SES grubundakiler alışverişlerde “B” ve “C”ye oranla ya daha az kredi kartı kullanıyorlar ya da hiç kullanmıyorlar. Ayrıca bireysel kredi kullanım oranı “D” ve “E” SES gruplarında daha düşük. Özetle, az da olsa alışveriş yapabilme olanakları var. Ancak gereksinim duymadıkça bir ürünü satın almıyorlar, satın eylemi sırasında da fiyat duyarlılar.

Pek çok ünlü marka da şimdilerde açtıkları outlet mağazalarda cazip indirimler uygulayarak yeni hedef kitlelerini kazanmaya çalışıyor.

Şimdi anladınız mı, Bağcılar’da ya da Sultanbeyli’de bir hanımın kolunda gördüğünüz ve çakma sandığınız çantanın neden gerçek olduğunu ya da asgari ücretle çalışan işçinizin sizle aynı markadan ya da mağazadan nasıl giyindiğini?

* * *

NOT: Geçen haftaki “Anlamın Anlamı” başlıklı yazımda Prof. Dr. Merih Zıllıoğlu Hocam’dan söz etmiş ve “Hocamın kulakları çınlasın” demiştim. Yazımı okuyan bir sınıf arkadaşım e-posta göndermiş. Meğer Merih Hocam bizi mezun ettikten sonra vefat etmiş. Duyunca yıkıldım. Çünkü üzerimizde çok emeği vardı hocamızın. Her halde öğrencilerinden rahmet istedi. Nur içinde, ışıklar içinde yat Hocam. Toprağın bol olsun…

Yazarın Tüm Yazıları