Savaş ortasında Çalıkuşu okumak

GECE yarısına kadar taaruz üzerinde son hazırlıklar bitiyor.

30 Ağustos 1922’ye, yani Büyük Taarruza üç gün kala, Mustafa Kemal Ankara’ya gizli bir telgraf gönderiyor:

"Her ihtimale karşı, başkentin Kayseri’ye taşınması için gerekli hazırlıklar yapılsın".

Öylesine gergin bir ortam.

Harita üzerindeki taaruz planı sona erdiğinde, herkes yorgun ve tedirgin. Bir milletin kaderi söz konusu, var olacak ya da...

Beş-altı saat ara veriliyor. Ertesi sabah saat üçte buluşmak üzere.

TIRAŞLI VE DİNÇ

Karargah adındaki derme çatma yerde İsmet Paşa, Fevzi Paşa ve Fahrettin Altay var.

Biraz sonra Mustafa Kemal geliyor. Dinç ve traşlı. Herkes konuşmanın yine taaruz planıyla başlayacağını beklerken, Mustafa Kemal:

"Gece Reşat Nuri Bey’in Çalıkuşu romanını okumaya başladım. Çok beğendim. İhmal edilmiş Anadolu’yu ve genç bir hanım öğetmenin yaşadığı zorlukları ne güzel anlatmış. Bitirince, size de vereceğim." (Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.600).

Baştan sona Kurtuluş Savaşı’nı ve kurtuluşa açılan taaruzu, 30 Ağustos’u düşünürken, beni en çok etkileyen tavırlardan biri.

Varolma mücadelesinin son kertesi. Sadece o değil.

Meclis’teki muhalefetten Enver Paşa’ya kadar uzanan bin türlü ihanet zinciri.

İHANET VAAZI

O da yetmiyor. İhanet, dinin alet edilemesiyle başka bir boyuta taşınıyor.

Mudanya’da Cuma namazında hoca:

"Ey Müslümanlar! Şehirlerimiz neden işgal altında? Çünkü, Allah’a kulluk görevimizi ihmal ettik. Bu işgalciler, hiç şüphe yok ki, dini görevlerini ihmal edenleri, dinsizleri terbiye için Cenab-ı Hak tarafından yollandı.". (A.g.k., s.349).

Bir yandan düşmanla savaşmak, diğer yandan içerde ihanetin her türü ile uğraşmak.

ÖĞRETMENLER KONGRESİ

O karmaşa içinde ve aklı fikri kurtuluşta olan komutan, taaruz haritasının başından kalkıyor, gece yarısı yeniden haritaya dönerken, Çalıkuşu’nu okuyor.

İnsanı şaşırtan bir tavır. O psikolojide, o ortamda, o yokluk içinde kitap okuyor.

Ama, Mustafa Kemal’de bu ilk değil.

30 Ağustos’tan kısa süre önce. Ankara’da. Cepheye gitmek üzere, hazırlıkların yoğunlaştığı günler.

Nefes alacak zaman yok. Yokluk yine diz boyu. İhanet yine en uç noktasında.

Mustafa Kemal Ankara’da Öğretmenler Kongresi’ni topluyor:

"Bugün Ankara, Türkiye’nin milli eğitimini kuracak olan Öğretmenler Kongresi’ne sahne olmakla iftihar duymaktadır. Şimdi maddi ve manevi bütün güç kaynaklarımızı düşmanlara karşı kullanıyoruz. Ancak, bu savaş günlerinde bile, özenle işlenmiş bir milli eğitim programı yapmaya emek sarfetmeliyiz".

Mustafa Kemal kürsüde bu konuşmayı yaparken, Yarbay Salih Omurtak başyavere bir not uzatıyor:

"Düşman 4. Cepheyi yardı, içimize sızıyor, cephe çökmek üzere". (A.g.k., s.184).

Taaruza beş kala, cephe yarılırken, ihanetin ortasında kitap okumak, Öğretmenler Kongresi toplamak.

Nasıl bir direnme, nasıl bir inanç, nasıl bir irade ise!

BUGÜNE ÇİZGİ

Laz, Pomak, Çerkez, Kürt, Tatar, Arap, Boşnak, Alevi, Sünni. Böyle bir sentez. Kurtuluş sentezi. Hepsi savaşta.

Ama, o sırada TBMM’de Mustafa Kemal’in yetkilerini kısıtlama, başkomutanlığı elinden alma tezgahları.

Fevzi Paşa, Kazım Paşa, Rauf Bey değerlendirmek için Çankaya’ya çıkıyor. Mustafa Kemal kendini tutamıyor:

"Kahramanı kadar, gafili de, haini de çok bir milletiz". (A.g.k., s. 555).

Bugün daha mı farklı?
Yazarın Tüm Yazıları