Samson ve Dalila

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

İstanbul Devlet Operası, kuruluşunun kırkıncı yılı dolayısıyla yaptığı kutlamaya yeni bir eserle devam ediyor. Yeni oyun, Türkiye’de ilk kez sahnelenen Saint-Saens’ın Samson ve Dalila’sı...

Samson ve Dalila konusunu Tevrat’tan alır.

Tevrat’a göre İsrail oğulları bir kere daha RABBİN gözünde kötü olanı yaparlar. Ve RAB onları ceza olarak kırk yıl Filistilerin eline verir.

Ama İsrailliler'in tanrısı yine de seçilmiş kavmini korumak ve gözetmektedir. İsrailliler'i Filistilerden kurtarmak üzere bir erkek çocuk doğuracağını bir kadına meleği vasıtasıyla müjdeler. Ancak onun başına ustura değmeyeceğini de belirtmeyi ihmal etmez. Çünkü çocuğun kuvveti saçındadır.

Bizdeki anılışıyla Şimşon -yani Samson- büyüyünce bu kuvvetini gösterir.

Bir gün Gaza’ya gider. Orada Delila -yani Dalila- ile karşılaşır.

Hikaye asıl bundan sonra başlar ve heyecanla sürer gider. Sonunda ise neler olduğunu bence operaya gidip görün.

Büyük Eser, Başarılı Prodüksiyon

Samson ve Dalila iddialı bir opera. Öyle olmasa, bir Fransız bestecinin eseri ilk olarak kendi ülkesinden önce Almanya’da sahneye konmazdı. Ayrıca bu opera bestecisine Prusya Liyakat Nişanı’nın en üst derecesinin verilmesini de sağlamış. Franz Liszt’in katkıları olduğu söylense bile, yine de eşsiz bir durumdur bu.

Samson ve Dalila’nın İstanbul’da sahneye konulmuş olması çok önemli. Daha güzeli, operanın başarılı temsili. Hele birinci perdedeki Samson’un zafer şarkısı ile ikinci perdedeki Dalila’nın aryası ne etkileyiciydi!

Yorumcular için çetin ceviz sayılan bu eserin konuk orkestra şefi, Atina Operası Genel Müzik Direktörü Lukas Karytinos. Koroyu çalıştıran Nis Operası koro şefi Fausto Regis, koreografiyi yapan Düsseldorf Operası Bale Direktörü Youri Vamos. Solo dansçı, yine Düsseldorf’tan John Hill. Işık dekoratörü, Dresden Operası’ndan Wolfgang Zoubek. Bu kadroyu bizden dekor ve kostümleri yapan Osman Şengezer tamamlıyor. Tabii oyunu sahneye koyan Yekta Kara’yı en başa yazmak gerekir.

Olması gerektiği gibi oyunda müthiş bir koro var. 100 kişilik bu muhteşem koronun yanısıra Samson rolünde hayranı olduğum Bülent Külekçi -ikinci kast olarak Efe Kışlalı- ve Dalila rolünde ise Jaklin Çarkçı - ikinci kast olarak Aylin Ateş- gibi sanatçıları dinlemek ve seyretmek de büyük bir keyif. İstanbul Operası’nda sahnelenen bu güzel oyun için emeği geçen herkese teşekkür borcum var.

Tuzla’dan Yardım Çağrısı

Bugün size bu yazı çerçevesinde bir iyi, bir de kötü haberim var.

İyi olanı, kent ve kentlilik bilincinin giderek artıyor olması. Kötü olanı ise zaten aşağıdaki mektubun içinde yer alıyor.

Bu arada mektubun ilginç ve çarpıcı bir başlığı mevcut. Tuzla’daki Manastır Mevkii’nde bulunan Pdstane Mahallesi Odal Yolu 25 ve 26. Sokak sakinleri ve yazlıkçıları adına yazan Sevim Olpak ve Sezen Çelik, 'Lutfen yardıma gelin: Ağaçlarımızı ve sokağımızı kurtaralım' diyorlar.

Satılık Park Yeri

Sözkonusu, Tuzla’da eskiden Manastır olan bir yer.

Anlatılana göre bir zamanlar zeytin, ceviz, incir, sakız ağaçlarıyla donanmış bir koruluk imiş burası.

Buraya kadar her şey güzel...

Sonra koruluk, Vakıflar tarafından Tuzla Belediyesi’ne park yapılmak üzere terk edilmiş.

Bunda da şaşacak bir yan yok. Park denilen yer zaten ağaçlarla bezenmiş bir kamu alanı değil mi?

Ama gelin görün ki, para insanın gözünü kamaştırıyor.

Nitekim arazi belediye tarafından inşaat firmalarına satılmış.

Satılmış da ne mi olmuş? Ağaçlar zaman içerisinde yok edilmeğe başlanmış.

Sevim Olpak ve Sezen Çelik, 'Yirmi beş senelik sokağımızın kenarında sıralanan bu değerli ağaçlar bizler tarafından korunarak muhafaza edilmişti. Bu sene ise Belediye yol çalışmalarında pek çok değerli ağacı kökünden sökerek yok etti' diyor.

Belediyenin Azizliği

Bakın diğer gelişmeler nasıl: 'Evlerimiz 1976 projesine göre 1979 da yapılmış ve iskanı alınmıştır. 1986’da belediye satılan şahıslar lehine Yıldız Üniversitesi talebelerine arazi çalışması yaptırmadan, alan çalışması yaptırmış ve projeyi de kışın kendi kapısının arkasında ilan etmiş; hiç kimse itiraz süresine yetişememiştir' denmekte.

İddia o ki, yapılan bu değişiklik ile satın alanlara, haksız iktisap sahibi olarak sokağın yarısı bağışlanmış!

Şikayet sahibi okurlar şöyle yazıyor: 'Sokağımızda 1999 Martı'nda telefon kabloları yer altına alınmış, ağustosta yeni trafo yapılarak; elektrik ve su boruları yenilenmiştir. İnşaat sahipleri ruhsatlarını almadan kazılara ve evlerin yapımına başlanmıştır. Bu arada yeraltı telefon kabloları makinelerle sökülüp atılmış, ruhsatı olmayan inşaat belediyeye güvenmekte fazla villa karşılığında sokağa sahip çıkmakta, ağaçlarımızı yavaş yavaş kesmekte, yeraltı su ve elektrik kablolarını da makine ile yok edeceğini söylemektedir.'

İmar Müdürü Seyirci mi?

Okuyucuların iddiasına göre, Belediye İmar Müdürü bunlara seyirci kalmakta.

Semt sakinleri bir çok defa kaymakamlığa, savcılığa, İl Trafik Müdürlüğü'ne itirazda bulunduklarını söylüyor. Söylediklerine göre de itirazları haklı bulunmuş. 'Buna rağmen belediye ilgisizliğini sürdürüyor' diyorlar.

Mektuplarına ekledikleri bir yargıyı paylaşmamak imkansız: 'İnsanların evlerinde huzur içinde olmaları anayasal bir haktır' diyorlar.

Bir de suçlama var: 'Sokağımızdan 1996-1997 diye yapılan bu uygulamalar Tuzla Belediyesi'nin nasıl müteahhitleri kayırdığını bir defa daha göstermiştir' denmekte.

Son soru da şu: Tuzla’nın çiftlik arazilerini, bostanlarını, meyve bahçelerini, o çok değerli balıkların yumurtladığı Mercan Gölü'nü yok eden bu belediyeye dur demenin, sorunlara eğilmenin zamanı gelmedi mi?

Yazarın Tüm Yazıları