Rumlar artistlik yapıyor

Erkanı Harp Mülhakı Hüseyin Hüsnü Bey’le Emine Melek’in 7 Temmuz 1921 İstanbul doğumlu oğulları Ümit Haluk Bayülken, Hariciye’ye girişinin 61. yılını yaşıyor.

İlkokulu, ortaokulu, Haydarpaşa Lisesi’ni, Mülkiye’yi birincilikle bitiren Bayülken’in 1947’de Frankfurt’ta başlayan yurtdışı görevleri, Londra’dan New York’a kadar uzanıyor. CENTO ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterlikleri yaptı. II. Erim, Ferit Melen ve Naim Talu hükümetlerinde Dışişleri Bakanı, Bülend Ulusu hükümetinde ise Milli Savunma Bakanı oldu. Haluk Bayülken, Ankara Kavaklıdere’de Pembe Köşk’ün karşısında asansörsüz bir apartmanın 4. katındaki dairesinde yaşıyor. Salona girer girmez kütüphanedeki güler yüzlü bir sarışın hanımefendinin fotoğraflarına takılıyor gözleriniz.

Haluk Bey’in 11 yıl önce kaybettiği 47 yıllık vefak ar eşi Fatma Valihe Bayülken. Karşı köşedeki vitrinde ise Legion d’Honeor olmak üzere birçok devletin verdiği nişanlar, madalyalar, armağanlar dizili. Yemek masasının üstü ise tepeleme evrak dolu. Yıllardır Türk Atlantik Konseyi Başkanlığı’nı sürdüren Haluk Bayülken, Birleşmiş Milletler’in prestijini kurtarmanın peşinde. Hedefi, Güvenlik Konseyi’ne 6 devletin rotasyonla görev yapacağı yarı daimi üyelik eklemek. Ve kabul edildiği takdirde ilk üyenin Türkiye olmasını sağlamak. Haluk Bayülken’i dinledikçe belki sizler de aynı soruyu soracaksınız. Böyle Haluklar’ın bırakın anıtlarını dikmeyi, yılda bir kere hatırları da sorulamaz mı? Ülkesine her koşulda61 yıl aralıksız hizmet etmiş Haluklar bu kadarını da mı hak etmiyor?

KIBRISLI RUMLAR YALANDAN AĞLIYOR

- Türkiye, Annan Planı’ndan sadece şu faydayı elde eder; marşı, dili, bayrağı ayrı iki müstakil devletin varlığı kabul ediliyor. Bu iki ayrı devlet birleşip Kıbrıs Cumhuriyeti’ni meydana getiriyor. Kıbrıslı Rumların referandumda hayır diyeceğine inanmıyorum, bence artistlik yapıp yalandan ağlıyorlar. Rumların 1963’de Kıbrıs’ta Türklere ‘Kara Noel’ taarruzunu yaptıklarında ben Fuat Bayramoğlu’nun siyasi işler muaviniydim. Lefkoşa’yı avucumun içi gibi biliyordum, morsla Rumların hangi kapılardan, hangi silahlarla taarruz ettiklerini öğrendim. Odama çıktığımda baktım Turan Tuluy,

İsmail Erez arkadaşlarımla Kıbrıs görevinden yeni dönen Harekat Başkanı Tuğgeneral Turgut Sunalp, sus pus oturuyorlar. Hepimiz hırsımızdan ağlamaya başladık, o anda birden masaya elimi yapıştırıp ‘Öldük mü arkadaşlar’diye bağırdım. Elime kırmızı kalemi alıp Başbakana teklif yazmaya başladım:

1- Bütün notalar gönderilmiştir,

2- Derhal harekata geçilmesi lazımdır,

3- Genelkurmaya çok erken saatte en aşağı 100 uçaklık ihtar uçuşu yapmaları emredilecektir. İkinci ihtar uçuşundan sonra da Rumlar katliamı durdurmazsa noktalı hedefler yok edilecektir.

Teklifi hemen Başbakan İsmet paşaya götürdük; parafını attı, sabah uçaklar uçtu ve katliam orada durdu. Karşınızdaki bu fakir arkadaş işte böyle bir adamdır, Yener Bey.

İSMET PAŞA İLE ORDU ARASINDA EZİLİYORUM

- 12 Mart 1971 muhtırası sırasında ben Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Daimi emsilcisi göreviyle New York’taydım. Bir gün Nihat Erim telefon etti BM’deki odama; ‘Haluk bey, şu anda Sayın Cumhurbaşkanımız Sunay’ın yanındayız, sizin gözlerinizden öpüyor. enelkurmay Başkanı Tağmaç Paşa da gözlerinizden öpüyor. Hepimiz sizden milli bir vazife istiyoruz, Dışişleri Bakanı olarak hemen Ankara’ya gelmenizi istiyoruz’ dedi. Erim, Mülkiye’de hocamdı, aynı zamanda arkadaş gibiydik, çok bilgili, çok dürüst bir insandı. Erim’le birlikte çalışmamız ancak 2 ay kadar sürdü. Bir gün bana ‘Halukçuğum, İsmet Paşa’yla komutanlar arasında eziliyorum, çok yoruldum. Paşa başka şey söylüyor, komutanlar, ordu başka şey istiyor. Buna daha fazla dayanmama imkan yok, istifa etmeye karar verdim’ dedi. Kendisine görevden ayrılmasını doğru bulmadığını defalarca söyledim ama, kararından dönmeyip sağlık bozukluğunu sebep gösterip istifa etti.

KORUTÜRK’ÜN MASA ALTINA GİRMESİ YALAN

- Sayın Korutürk, çocuklarım ve eşimle birlikte olayım diye beni zorla 1,5 gün izine göndermişti. Meğer benim izinli olduğum gün komutanlar meşhur ziyaretlerini yapacaklarmış. Döndüğüm gün beni çağırıp ‘Haluk Bey size çok zahmet veriyorum, çok yoruluyorsunuz. Ben görevim gereği çekmek zorundayım, bu yüzden izin yapmanızı istedim’ dedikten sonra komutanların ziyaretini anlattı. Hepsinin çok dikkatli ve terbiyeli olduklarını vurguladıktan sonra aralarında geçen konuşmaları aktardı. Komutanlar mevcut şartların çok kötü olduğunu, çocukların mekteplere gidemediklerini, her gün şu kadar insanın öldürüldüğünü söyleyip Korutürk’ten başlarına geçip idareyi ele almayı teklif etmiş. Cumhurbaşkanı bunu kabul etmemiş, hemen yapmak istiyorlarsa kendisinin de hemen istifa edeceğini söylemiş. Zamanlama konusunda fikrini sorduklarında, dünyada hiçbir ihtilalin vergiler toplanmadan yapılmadığını söyleyip umumiyetle eylül ayının tercih edildiğini söylemiş. İhtilal 12 Eylül’de yapıldığına göre Korutürk’ün söylediklerini uyguladılar mı dersiniz? Korutürk, fevkalade nazik, çelebi, zarif bir insandı, bunun lamı cimi yok. Böyle büyük bir adam için korkusundan masaların altına girermiş gibi yalanlar uydurdular utanmadan. Genel sekreter, cumhurbaşkanlarının en yakın danışmanıdır, onların bildiği hemen her şeyi o da bilir. Dolayısıyla, ben de Korutürk’ün en yakınında olmuş bir kişiyim.

Korutürk’ün KGB için masa altına girdiği söylenmişti

Fatih Altaylı’nın yönettiği bir programa katılan konuşmacılardan E. Dz. Binbaşı Erol Bilbilik, Fahri Korutürk’ün Moskova Büyükelçisi olduğu dönemde elçiliğin yabancılarca dinlendiğini bildiğini anlatmıştı. Korutürk’ün buna önlem olarak bazı gizli konuşmaları ‘masanın altında’ yaptığını da vurgulamıştı. Bilbilek, bu olayı o dönemin Moskova Deniz Ataşesi Kurmay Albay Zarif Çetindağ’dan dinlediğini aktarmıştı. Korutürk 27 mayıs 1960 hareketinden iki ay sonra askerlikten emekli olmuş ve Moskova Büyükelçiliğine atanmıştı. Korutürk 1964 yılına kadar Moskova’da kalmıştı. Ancak o dönemde ve sonrasında Moskova’ya giden diplomatlar arasında da bu deyim sık sık gündeme gelmiş ve dinlenilmeye karşı ‘masa altı konuşmalar’ da dahil olmak üzere bir çok önlem alınmıştı.

BAKANLAR KURULUNDA FERİTLER’İN KAVGASI

- Ferit Melen çok dürüst, çok da otoriter duruşlu bir başbakandı. Herkesin kendisine bunu gösterecek tavır ve ses tonu içinde olmasını beklerdi. Bir gün Bakanlar Kurulu olarak toplantı halindeyiz, Ferit Melen ilk söz olarak polislerle ilgili bir hususta eleştirilerde bulunmaya başladı. İçişleri Bakanı de Meclis dışından seçilen tanınmış valilerden Ferit

Kubat’tı. Kubat, ufacık tefecik, kısa boylu, çok beyefendi bir zat. O minik adam başbakanın konuşmasını duyunca kıpkırmızı bir yüzle parlamasın mı? Ayağa fırlayıp ‘Sayın Başbakan, ben

buradayken siz benim teşkilatımı bu şekilde tenkit edemezsiniz’ dedi. Ferit Melen böyle cevaplara alışık değil, bunu duyunca onun da tepesi attı; nerede olduğunu unuttu yani. Ortalık karıştı, tarafları tutmasak birbirleriyle yumruk

yumruğa girecekler. Neyse ki kargaşalığı sona erdirip tatlıya

bağladık, yoksa işin sonu daha kötüye gidecekti.

YARIN: Şah PEHLEVİ, aklını Türkiye’yle bozmuştu
Yazarın Tüm Yazıları