’Ruhu yok edilen projeler’

CUMARTESİ günü yayınlanan yazım üzerine Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu aradı.

Uzun uzadıya dert yandı.

Yazımda, Lara’ya, Galataport ve Bomonti projelerine değinerek aslında bir anlamda onun derdine parmak basmışım.

Erkan Mumcu, üç projeyi de çok önemli buluyor.

Projeleri, bakanlığı döneminde tozlu raflarda bulmadığını ve yeniden tasarladıklarını belirtiyor.

O kadar önemsiyor ki, sadece bu üç proje ve diğer birkaçına bakınca, bana çok sorulan sorunun cevabı bulunur diyor.

Anlaşılan o ki, AK Parti’ye girişinin de, ayrılışının da sebebi ağırlıklı olarak bu projeler.

Bir önceki hükümette gündeme bile aldıramamış.

Sonrasında ise yüzyıllara etkisi olabilecek projelerin, "işporta malına" dönüştürüldüğünü söylüyor.

Ve kendisinin AK Parti’den kopuşunu hızlandıran süreci çok basitçe özetliyor: "Kültür farkı..."

Tartışmalı Galataport’a dönüştürülen projenin aslında Avrupa’nın denize açılan en büyük meydanını ortaya çıkaracak bir kent kimliği projesi olduğunu vurguluyor.

Projenin temel unsuru olan meydandan eser kalmadığını, yerine alelacele bir müze, müze için ayrılan yere ticari alanlar ve İstanbul ile deniz arasına devasa lüks konut kuleleri planlandığını söylüyor.

Yapılanların sıradan değişiklikler olmadığının altını çiziyor.

Ve diyor ki, "Projelerin ruhunu yok ettiler".

Sadece Galataport’ta değil, Bomonti’de de böyle oldu, Lara’da da...

Bomonti’yi bir otel değil, bir tasarım müzesi olarak hazırladıklarını anlatıyor.

Neden tasarım sorusuna, ayrıntılı bir izahı var.

Pek çok alanda rekabet şansını yitiren bir ülkenin, yarınlarda kültür değerleri ile insanının zeká ve yeteneğini buluşturarak tasarımda daha kolay söz sahibi olabileceğini hayal ediyor.

Benzer bir hayali Lara için kuruyor.

Türkiye için çok önemli bu turizm destinasyonunu farklı kılacak bir vizyon projesini hayata geçirmek varken, bu fırsatın "projesiz bir tahsisle" harcandığını düşünüyor.

Aynı şekilde Didim ve Dalaman’da dünyadaki önemli gayrimenkul yatırım fuarlarına götürülebilecek yabancılara emlak satışı projelerinin nasıl kuşa çevrildiğini anlatıyor.

İstanbul için tasarladıkları Kilyos’taki eski maden alanlarındaki gayrimenkul yatırım ortaklığı projesinin de akıbetinin farklı olamadığını ekliyor.

Bu projelerin doğru yönetilmesi halinde Türkiye’ye 20 milyar dolar yatırım sermayesi getirebileceğini savunuyor. Ayrıca her yıl da 10 milyar dolarlık ilave katma değer yaratılacağına inanıyor.

Bir diğer örneği, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan veriyor.

Bedava kitap adı altında, bugüne kadar vatandaşın taşıdığı mali yükün, bu kez devlete yüklendiğini söylüyor.

Dünyada başarıyla uygulanan kitapların okula ait olması ve öğrenciye zimmetlenmesi projesini anlatıyor.

Okullardaki dolaplarda bırakılan ve ev ödevinin olmadığı bu uygulamayı anlatınca, iç çekmek bu kez bana düşüyor. Çocuk omuzlarına yüklenen yükü gördüğüm küçük kızım umarım bu yazımı okumaz diyerek, oğlumun ve büyük kızımın yurtdışındaki öğrencilik yılları tatlı bir hatıra olarak gözümün önünden geçiyor...

Erkan Mumcu’dan dinlediklerim, esasen çok daha fazla ve hepsi de sıradışı...

Çıkarılacak sonuç ise, aslında son derece kısa:

"Türkiye, sıradan bir ülke değildir.

Daha iyisine layıktır.

Bugününü geride bırakacak yeni hedeflere, uzak görünen hayallere uzanması hiç zor değildir.

Ve bu da mümkündür!"
Yazarın Tüm Yazıları