Riskli bir yazı!

Bu ortamda böylesi bir yazı yazmak riskli biliyorum ama ben yine de yazacağım.

Haberin Devamı

İsrail'in Gazze'de yaptığı katliamların hiçbir şekilde savunulacak yanı yok, nokta.

Siyasi, hukuki ya da insani analiz.. Hiçbiri Gazze'de "çok büyük bir insanlık dramı" yaşandığı gerçeğini değiştirmez, tekrar nokta.

Ä°ÅŸlenen insanlık suçudur; isyan ediyor hatta lanetliyorum, yeniden nokta.Â

Farkındaysanız "ama"lı bir cümle kurmamak için çırpınıyorum fakat bu kadar keskin bir duruştan sonra bile "ama" demekten kendimi alamıyorum.

Çünkü Türkiye'de kabaran haklı duyguların, "sert siyasi söylemlerle" çok yanlış bir tarafa kaydığını en azından sorumluluk sahibi kişilerin artık görmesi gerekiyor.

Günlerdir bazı yayın organlarında İsrail eleştirisi adı altında gizli-açık "ırkçı-faşizan" yayınlar yapılıyor. Dünden bir örnek: "Terörist Yahudi yine bebek vurdu."

Herhalde hepimizin yüreğinin paralandığı şu dönemde en son ihtiyacımız olan şey bu zehirli dil!
İsrail hükümetini topa tutmak ayrı, tüm Yahudileri İsrail hükümetinin şu ya da bu sebeple işlediği cinayete ortak etmek çok ayrı.

Dahası asla kabul edilemez!

Yıllarca Batı medyasının pervasızca kullandığı "İslamcı terörist" tamlamasına itiraz ettik. Şimdi kalkıp benzer bir hoyratlığı nasıl savunabiliriz?

Bakın önceki gün Ankara Emniyeti'nin basiretli tutumu sayesinde Türkiye çok büyük bir badire atlattı.

Türk Telekom ile İsrail takımı Bnei Hasharon arasında oynanacak Euro-cup D Grubu basketbol maçı, yoğun protestolar nedeniyle iptal edildi.

Eğer polis bir grup taraftarın İsrailli basketbol oyuncularına saldırıya varan taşkınlığını engellemese belki de şu anda çok büyük bir faciayı konuşuyor olacaktık.

Sahaya fırlatılan ayakkabılar, İsrailli basketbolcuların üzerine yürümeler, polisin yoğun güvenlik önlemlerine rağmen soyunma odalarına kadar yansıyan saldırganlıklar..

Allah'tan maç iptal edildi de muhtemel bir arbede engellendi.

Tepki-öfke ya da protesto ile şiddet ve saldırganlık arasında çok ince bir çizgi var.

Şu günler bu çizginin en kolay aşındırılabileceği günler.

Vicdanı olan herkes İsrail hükümetinin saldırılarına tepkili.

En çok da kim tepkili ve üzüntülü biliyor musunuz?

Türkiye Musevi Cemaati.

Çünkü bu saldırılar dindaşlık duygularıyla bağlı oldukları İsrail'den dolayı onları iki kere yaralıyor.

Dün önde gelen temsilcileriyle konuştum.
"İçimiz parçalanıyor ekranlara yansıyan görüntülerden, inanın kahroluyoruz" dedi birisi.
Fakat öfke dalgası öylesine kabarmış durumda ki çıkıp kamuoyu önünde duygu ve düşüncelerini dile getirmekten bile çekiniyorlar.
Dün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ile CNN Türk'te yayımlanan "Bakış" programında uzun uzun yerel seçimleri ve global krizin İstanbul ekonomisine etkilerini konuştum.

Aslında bugün size sohbetimizin o bölümlerini aktaracaktım. Â

Fakat Kadir Bey'in Musevi Cemaati'nin önde gelen isimlerinden Bensiyon Pinto ile dün sabah yaptığı benzer bir sohbeti dinleyince bazılarının hoşuna gitmeyecek bu yazıyı yazmaya karar verdim. Çünkü İsrail'e karşı kabaran öfke dalgası haklı olarak Musevi Cemaati'ni tedirgin etmiş. Topbaş, Pinto'ya İstanbul'un "çok dinli-çok dilli-çok kültürlü" geçmişini hatırlatarak kendisine yakışan cevabı vermiş. "Keşke İsrail bu saldırganca politikalar yerine Kudüs ve Gazze için İstanbul'u örnek alsaydı" demiş. Pinto, İsrail hükümetinin saldırılarını en az Topbaş kadar şiddetle eleştirmiş. Bırakın dünyanın dört bir yanındaki Yahudi cemaatlerini, İsrail halkının yarıdan fazlası hükümetlerinin saldırılarını onaylamıyor. Birçok İsrailli entelektüel Olmert hükümetini şiddetle eleştiriyor.
Fakat bu ayrımlar, konu tribünlere ya da sokaklara yansıtılınca hiçbir anlam ifade etmiyor.Â

Biliyorum, Musevi Cemaati'nin yaşadığı tedirginliğin baş müsebbibi İsrail hükümetinin ta kendisi. İsrail hükümeti insanlık dışı saldırılarıyla en büyük zararı sadece Filistinli sivillere değil dünyanın dört bir yanında yaşayan dindaşlarına veriyor.

Ama unutmayalım, 6-7 Eylül gibi bugün hiç hatırlamak istemediğimiz olaylar, uzun yıllara yayılan zehirli dil ve bir tertip ya da kıvılcımla, İstanbul'da meydana geldi.

Dedim ya "bu ortamda böylesi bir yazı yazmak riskli", İsrail'in sivillere dönük insanlık dışı saldırılarına herkes öfkeli ama ben yine de özellikle "kalem-kelam ve koltuk" sahiplerini şu ortamda biraz daha duyarlı olmaya çağırmadan edemedim.

İsrail devleti ve politikalarını eleştiriye-kınamaya-protestoya sonuna kadar "EVET", "ırkçı-faşizan-antisemitik" söylem ve eylemlere daha ilk andan itibaren "HAYIR".

Yazarın Tüm Yazıları