Pilimin 22 aylık ömrü kalmış

Uzun zamandır beni okuyanlar bilir, ben pilliyim. Kalbimde pil var benim. Aman ha, kalbim pilsiz çalışmaz gibi bir şey aklınıza gelmesin, öyle değil. Kalbim maşallah sağlam ama bir kasap pardon, bir doktor hatası sonucu nabzım yerlere düşünce zorunlu pilli oldum ben.

Haberin Devamı

Hastalıklarla ilgili, başımdan geçenlerle, pilimle, ilk pilimle, sonra takılan son pilimle ilgili 300 sayfalık roman yazabilirim de yazmayacağım, boş verin.

Kısa ve öz yazacağım sizlere içimdekileri; ağdalamadan, yapış yapış olmadan.

Geçen gün sevgili doktorum Kamil Bey’e pil kontrolüne gittim. Ben çipli; ne saat, ne halt ettim, kaç attım, hepsi bilgisayara bağlanınca patır patır doktorumun önüne dökülüyor. Daha telefon, televizyon nasıl çalışıyor ona akıl erdirememiş ben, bu duruma hiçbir şey erdiremiyorum.

Aslında bir yandan da pilli olduğumdan kendimi tuhaf bir şekilde şanslı sayıyorum ve Allah’a şükür ediyorum. Çünkü pilli olmanın getirdiği birtakım artılar var. Ayrıca sürekli onunla yaşadığından, artık vücudunun zorunlu, vazgeçilmez bir parçası olduğundan, insan sevmeye de başlıyor bir zaman sonra, bizimkisi görücü usulü zorunlu bir aşk yani.

Haberin Devamı

Bana pil takılalı oldu 6 sene, takarlarken dediler ki bunun ömrü 8 sene. Sekiz sene sonra küçük bir operasyonla şarj ettirmeniz lazım.

Orada da; “Oha” dedim, “nasıl yani?”

“Ohası yok” dediler, “her şeyin bir ömrü var.”

“Eeee peki, nasıl şarj edilecek tekrar?”

“Kolay kolay. Pil yerine bir bıçak atılacak, orası açılacak sadece dışarıdan bir alet yardımıyla şarj uygulanacak ve kapatılacak. Sadece bir kaç günlük kesik, pansuman falan filan.”

Bunu anlatanlar doktor tabi, sanki kendileri bunu yaşamışçasına kolay anlatıyorlar olayı haliyle. Eh kardeşim, gel bir de bana sor sen içimdekileri.

Neyse aklımda bu bildiklerim, kafamda; of acaba ne zaman kesik atılacağım merakı ile pil kontrolüm sırasında sordum Kamil Bey’e;

“Ne zaman keseceksin beni?”

“Ay Ayşe nasıl bir soru bu? Şarjım ne kadar kaldı diyorsan; en fazla 22 ay.”

“Yani 22 ay sonra kesileceğim yine, pardon şarjlanacağım.”

“Evet merak etme, çok kolay bir şey.”

Bunun başıma geleceğini zaten biliyordum ama nedense sinirlerim çok bozuldu bir an. Bu arada Kamil Bey’e sıkıntılarımı anlattım; midem şöyle, bacaklarım böyle diye.

Pilimin 22 aylık ömrü kalmış

Haberin Devamı

Hemen teşhisi koydu; “Seni bir gastrolog görsün isterim ama biliyorum ki gitmeyeceksin. Anlattıklarına göre iki hastalığın var; hastalıkta denmez ya, aslında adları tam senlik Ayşe; biri huzursuz bağırsak sendromu, diğeri de huzursuz bacak sendromu. Sen bir tatile falan gitsene, çok gergin ve stresli gördüm seni, doğru mu?”

“Dibine kadar doğru Kamil Bey, dibine kadar. Bu gezegenlerden midir, yeni yeni göz kırpmaya başlayan bahardan mıdır, ayın hallerinden midir nedir; şu günlerde  gerim gerim gerilmekteyim.”

Kamil Bey’den çıktım, suratım muşmula, beynim pelte, dokunsan ağlayacağım. Vurdum kendimi Nişantaşı sokaklarına. Baktım her yer cıvıl cıvıl, millet kıkır kıkır.

Haberin Devamı

İnsanız işte, bir anda çalan bir şarkı nasıl ağlatıp nasıl şenlendirebiliyorsa; iki vitrin, üç şık kadın, iki âşık görünce, bir kafede de iki mohito içince, bir anda değişiverdim.

Vitrinlere kendimi kaptırdım. Şu gömlekten almalıyım, ay şu kadının suratındaki botoks şahane, acaba ben de denesem mi, yaz da geliyor spora başlasam mı? Zayıflayıp taş olsam, saçımı başka renge boyasam, şu dergilerde sürekli boy gösteren göğüs dikleştirici kremi de gidip alsam. Vay şu kadındaki ayakkabı da yıkılıyor, gidip nereden aldın diye acaba sorsam mı gibi düşüncelerle bir anda hayata dönüverdim yine.

Ne pil kaldı aklımda ne midemdeki gazlar ne de bacağımdaki ağrılar. Kadınım işte, yaşayan, keyifle yaşanan her şeye zaafım var. Beni, bizi, hepimizi hayatın bir yerinden tutan ve yakalayan da bu değil mi zaten? Yeni doğan bir bebeğin hayata tutunuşuna seyirci olmak gibi bir şey işte belki de...

Haberin Devamı

İki mohito sonrası bir dükkâna girdim, kendi bebeğim için iki üç şey aldım; yani benim on sekizlik bebeğim ve hayata tutunmama en çok sebep olan için.

Yola çıktım eve doğru, canım sıkkından, harikaya geçmişken bebeğimi aradım; bıdı bıdı konuştuk, daha doğrusu ana kız her zamanki gibi kapıştık.

Onun sesini her duyduğumda, onu her gördüğümde acaba Allah’ıma yeteri kadar şükür ediyor muyum dedim bir an.

Pilime, oyuma, buyuma, yaşadığım her türlü halta rağmen Allah’ın bana verdikleri için yeteri kadar şükür ediyor muyum acaba diye düşüne düşüne uyumuşum arabada.

VELİ VELİ VELİ

Gün olmuyor ki Veli’yle ilgili bir mail almayayım sizlerden. Bir kaç gündür yanıtım ne oldu onu soruyorsunuz bana. Şu an bir yanıt vermedim, daha doğrusu veremedim.

Haberin Devamı

Biraz zaman lazım. Bu zaten ikimizin ortak kararı. Niyetimiz tabi ki sürekli beraber olmak yolunda ama aşmamız gereken konular, paylaşmamız gereken bir takım şeyler var.

Bir gün onları da paylaşırım sizinle, zaten sizinle paylaşmadığım ne kaldı ki?

Yazarın Tüm Yazıları