Peygamberimize (s.a.v) neler sordular

PEYGAMBERİMİZE etrafında yer alan kutlu nesil sürekli kendisine merak ettiklerini sorar ve aldıkları cevaplara göre de kendilerine yön verirlerdi.

Haberin Devamı

Sahabe dediğimiz bu seçkin insanlar hayata ve ötesine ait her şeyi sorarlardı. Sorgularlardı. Net ve açık sorarlardı. Birileri bizi kınayacak diye hesap yapmazlardı. Bazen en özellerini Peygamberimize açarlardı. Çünkü aldıkları cevaplar, onları yüce Allah’a ulaştıracak bir ışık olurdu. Birkaç yazıda toparlayabileceğimiz bu soruların bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum:
1- Ey Allah’ın Elçisi! Kıyamet ne zaman kopacak?
Hz. Enes’in (r.a ) rivayet ettiği bir hadiste adamın biri Peygamberimize şöyle sordu: “Ey Allah’ın Resulü! kıyamet ne zamandır?” Hz. Peygamber ona soruyla cevap verdi: “Sen kıyamete ne hazırladın?” Adam şöyle cevap verdi: “Özel hiçbir hazırlığım yoktur. Ama ne var ki; ben gerçekten Allah’ı ve Peygamberini seviyorum.” Bu cevabı duyan Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle karşılık verdi. “O halde sen ahirette sevdiklerinle beraber olacaksın.” Hz. Peygamber (s.a.v) bu cevapla Nisa suresinin 69. ayetine işaret ediyordu. Soruyu soran kişi belli ki vasat bir Müslümandı. Tabii ki kendi dönemine göre vasat bir Müslüman. Bugünkü kriterlere göre değil elbette. Hz. Peygamber (s.a.v) bu soruyu sorana ağır ve zor bir yol önermiyor. Bilinen dini yaşamın dışında bir şey hazırladın mı diye soruyor. Adam ise sadece “Allah’ı ve Seni seviyorum” diyor. Hz peygamber de bu sevgi, seni sevdiklerine ulaştırır diyor. Yol çok açık. Mesaj çok belirgin. Elbette kişi sevdiğiyle beraber olacaktır.
2- Ey Allah’ın Elçisi! Günah nedir, iyilik nedir?
Nevvas bin Sem’an (r.a) isimli sahabe soruyor. ”Ey Allah’ın Resulü iyilik nedir, kötülük nedir?” Resulullah (s.a.v) cevap veriyor: “İyilik güzel ahlaktır. Kötülük -şer- ise, senin vicdanını ve içini rahatsız eden her şeydir; başkasının bilmesini istemediğin şeyler kötü olan şeylerdir.” Soru çok genel ve aydınlatıcı bir soru. Günlük hayatımızda sık sık ‘kötü ve iyi’yi ifade eden çelişkileri yaşıyoruz. İyiye teşvik edilirken, kötüden de sakındırılıyoruz. Hz. Peygamber bu merak edilen problemi çok kısa bir cümleyle cevaplandırıyor. Her türlü hayır ve güzellik iyidir; her türlü şer de kötüdür (Bakara suresinin 177. ayetine bakılabilir). Ama bu arada çok farklı bir şey daha söylüyor. “İyi ahlak sahibi olan kişi bu iyi ahlakıyla namaz ve orucun insana kazandırdığı dereceye ulaşabilir.” İyi ahlak namaz ve orucun, namaz ve oruç da iyi ahlakın alternatifi değil, birbirlerini tamamlayıcı unsurlardır.
3- Ey Allah’ın Resulü! Kabir azabı var mıdır?
Hz. Aişe (r.a) anlatıyor: “Yahudi olan bir kadın bir gün beni ziyarete geldi. Evden çıkarken de şöyle dedi: Allah seni kabir azabından korusun.” Hz. Aişe (r.a.) bu konuyu merak edip Hz. Peygamber’e soruyor. Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyuruyor: “Evet! Kabir azabı vardır ve gerçektir.” Hz. Aişe (r.a), Peygamberimizin namazlarının akabinde sık sık kabir azabından Allah’a sığındığını belirtir. Peygamberimiz başka bir seferinde ise; “Ölülerin bir kısmı kabirlerinde azap görürler. Hatta hayvanlar onların bağrışmalarını duyar” buyurur. Sonra şöyle de ekler: “Şayet ölülerinizi gömmekten vazgeçmeyeceğinizi bilseydim; Allah’tan kabirdeki azabı size işittirmesini isteyecektim.” Gerek bazı ayetlerin işaret etmesi, (Gafir suresi, 46: Nur suresi, 25: Tekasür, 1-2) gerekse de hadislerin açık beyanlarından ötürü, İslam alimlerinin hepsi kabir azabının ruh ve bedenle olacağını söylerler. Hariciler ve mu’tezile düşünürleri bu kanaatte değillerdir.
4- Ey Allah’ın Resulü! Hangi amel Allah katında daha sevimlidir?
Hz. Aişe (r.a.) böyle naklediyor; Hz. Peygamberimize sordular: “Ey Allah’ın Resulü! Hangi iş -amel- Allah katında daha çok itibar görür?” Peygamberimiz(s.a.v) cevap verdiler: “Az da olsa sürekli olanı.” Onun öğretisi ve yolu böyleydi, kolay olandan yanaydı. Vücuda ve nefse eziyet etmeyi sevmezdi. Allah’ın helal kıldığını haram; haram kıldığını ise helal saymazdı. Bundan sakındırırdı, bütün bir yıl ibadetsiz kalıp, bir gecede yüzlerce rekat kılmayı doğru bir yöntem saymazdı. Hatta bir seferinde Hz. Ömer’in oğlunu şöyle ikaz ediyordu: ”Abdullah! Falanca gibi yapma. O her gece gece-namazına kalkardı, şimdi ise kalkmayı tamamen terk etti.” İtidal, ölçülü hareket etmek, dengeli yaşamak İslam’ın emirleri arasındadır. Bu arada “gece namazının Hz. Peygamber’in hayatında önemli bir yer tuttuğunu belirtmek isterim. Hz. Peygamber (s.a.v): ”Cennette öyle odalar var ki, içinden dışarı görülür; dışarıdan da içerisi” diye konuşunca cemaatten biri sorar; bu odalar kime verilecek ey Allah’ın Resulü? O cevaben şöyle buyurur: “Güzel söz söyleyen, fakirleri doyuran ve herkes uykudayken (gece) namazı kılan içindir.”
Bu yazıyı, “insanın yüzü, sözünün ve içinin beyanıdır” anlayışını doğrulayan bir örnekle bitirmek isterim: Meşhur sahabe -ki daha önce gayrimüslimdi- Abdullah bin Selam anlatıyor: “Peygamber hicret sonrasında Medine’ye geldi. İnsanlar O’nu görmek için etrafına üşüştüler. Ben de onu görmek için kalabalığa karıştım. Yüzünü gördüğümde bu yüz bir yalancı yüzü olamaz dedim. Yaklaştım. Baktım şöyle diyor: ”Aranızda selamı yayın, fakirleri yedirin, akrabalık bağını devam ettirin. İnsanlar uykudayken gece namazı kılın.”

Haberin Devamı

SORALIM ÖĞRENELİM

Haberin Devamı

* Kuran-ı Kerim’in toplanması nasıl oldu?    VEYSEL TOKSÖZ/ TRABZON
Bilindiği gibi Kuran-ı Kerim 23 senelik bir zaman dilimi içinde indi. Cebrail ayetleri alıyor, Hz. Peygambere okuyor; O da sahabeden oluşturduğu katiplerine yazdırıyordu. Aynı zamanda bu ayetler ezberleniyordu. Kısa süre içinde, inen ayetleri ezberleyen sahabe sayısı 3000’e ulaştı. Suffe ashabı - okulu- bu iş için kuruldu. Resulullah vefat ettiğinde bütün Kuran sahabenin ezberindeydi. Onlar bizim Fatiha’yı bildiğimiz gibi bütün Kuran’ı ezbere biliyorlardı. Kuran-ı Kerim ayetlerinin yazıldığı deri, kağıt, tahta, ağaç kabuğu, bez, kemik, levha gibi malzeme de kontrol altındaydı. Nihayet Hz. Ebu Bekir’in halifeliği zamanında meydana gelen Yemame harbinde 400 hafız şehit olunca, yazılı olan Kuran ayetlerini bir araya getirme ihtiyacı doğdu. Bu hususta Hz. Zeyd bin Sabit tayin edildi. Onun kontrolündeki komisyon eldeki bütün yazılı malzemeyi bir kitapta topladı; zaten ezbere bilinen bu ayetler sahabenin gözü önünde yapıldı. Hangi ayetin nereye konacağını ezbere biliyorlardı. Bir yıl süren bu cem -yani deri, kağıt vs. üzerindeki ayetleri kağıda geçirme- işi bitince hafızlar huzurunda okundu. Bu konuda Zeyd’in seçilme sebebi, Hz. Peygamber’in sekreteri olmasından ve İbrani, Süryani dillerini bilmesindendi. Bu olaya Kuran’ın Cem’i dendi. Bu Kuran nüshası Hz. Ömer’in kızı -peygamberimizin eşi- Hafsa’ya emanet edildi. Bu olay herkesi sevindirdi. Hatta Hz. Ali bu olaydan önce ”Vallahi Kuran’ı bir kitapta (mushaf) cem etmedikçe dışarı çıkmayacağız” diye yemin etmişti. Hz. Osman (r.a) zamanında ise kurulan bir komisyon -14 kişilik- bu mushaftan 6 örnek daha yazdılar. Ve böylece her yere gönderdiler. Bütün bu olaylar Kuran’ı harf harf bilen bütün sahabenin huzurunda ve oluruyla olmuştur. Böylece Kuran-ı Kerim Hz. Peygamber’e indiği gibi hiçbir harfi değişmeden günümüze kadar gelmiştir. Zira bu Kuran’ı indiren Allah’tır ve onu kıyamete kadar koruyacak olan yine Allah (c.c)’dır. Yüce Rabbim bizi bu ilahi kitaptan ayırmasın. Onunla beraber haşretsin.

Yazarın Tüm Yazıları