Ortadoğu’nun beş buhranı

BUGÜN bütün gözler İsrail ile Hizbullah arasındaki savaşa çevrilmiş durumda.

Fakat Lübnan, Ortadoğu’nun ne tek, ne de önemli problemi. Irak’ın gittikçe daha büyük hızla bir iç savaşa ve parçalanmaya sürüklenmekte olduğunu, şimdiye kadar iyimser bir tablo çizmekte en fazla ısrar eden ABD ve İngiltere’nin en yüksek diplomatik ve askeri sorumluları bile artık kabullenmekten başka çare göremiyorlar.

Üçüncü büyük kriz, kuşkusuz İsrail-Filistin ihtilafı. Yakında bir çözüme kavuşmasını beklemek hayal. Çözümlenmedikçe de Ortadoğu’nun gerçek bir barış ve istikrara kavuşması mümkün değil. Dördüncü sırada İran’ın nükleer programı konusunda devam eden açmaz geliyor. Yakın bir gelecekte değilse bile, daha uzun sürede, İsrail veya ABD, İran’ın nükleer tesislerini tahrip etmek amacıyla operasyonlara girişirlerse, bölgeyi de aşan siyasi ve ekonomik çalkantılar önlenemez.

***

Beşinci büyük tehlike ise sadece Arap ülkelerinde değil, birçok başka Müslüman ülkede köktendinciliğin gittikçe kuvvetlenmesidir. Lübnan’da bugünkü savaş sonunda Hizbullah herhalde siyasi bakımdan kuvvetlenecektir. Hizbullah’ın lideri Nasrallah’a, bugün Abdülnasır’ın yerini alacak bir lider nazarı ile bakanlar az değil.

Hizbullah’ın kuvvetlenmesi, zor durumda olan HAMAS’ı ferahlatacak ve muhtemelen Ürdün’deki köktendincileri kuvvetlendirecektir. Gelecek yıl Fas’ta seçimleri İslamcıların kazanacağından şüphe edilmiyor. Pakistan ise bıçak sırtında. Başkan Müşerref bir yandan İslamcı terörle mücadele ederken diğer yandan köktendincilere ödün vermek mecburiyetinde. Dengenin bozulmadan ne kadar sürdürülebileceği belli değil. Afganistan’da Taliban yeniden başını kaldırdı.

Bütün bu gelişmelerde, özellikle Lübnan krizinde uluslararası toplumun ve Birleşmiş Milletler’in yapıcı bir rol oynamamasının başlıca nedeni, yalnızca BM Güvenlik Konseyi üyeleri arasında ve ABD ile AB arasında değil, AB içinde bile bir görüş beraberliğine varılamamasıdır. Yine de bu satırların yazıldığı sırada, ABD ve İngiltere ile Fransa arasında BM Güvenlik Konseyi’ne sunulacak karar tasarısı hakkında bir uzlaşmaya yaklaşıldığı haberleri gelmekteydi.

Anlaşılan iki aşamalı bir yaklaşım öngörülüyor. İlk aşamada ateşkes çağrısı olacak ve bir çözümün bazı parametrelerine yer verilecek. Örneğin, Güney Lübnan’da Lübnan ordusunun Hizbullah’ın yerine alacağı bir tampon bölge tesis edilecek. İkinci aşamada bu tampon bölgeye bir uluslararası kuvvet yerleştirilecek. Bu kuvvet büyük olasılıkla mevcut UNIFIL’in güçlendirilmesiyle oluşturulacak.

Ne var ki İsrail, kurulacak kuvvetin Hizbullah’ın silahsızlandırılması sorumluluğunu da yüklenmesini öngörüyor. Hizbullah’ın kendisi razı olmadıkça bu işin nasıl yerine getirilebileceği belli değil. İsrail ayrıca gerekirse müdahale etmek hakkını saklı tutmak istiyor.

***

Bir başka sorun, Şeba çiftlikleriyle ilgili. Bu ihtilaflı bölge 24 kilometrekareden ibaret. İsrail tarafından 1967 savaşında Golan bölgesi ile birlikte Suriye’den alınmış. BM belgeleri bunların Suriye’ye ait olduğunu gösteriyor; fakat Hizbullah, ateşkes için, İsrail tarafından tutuklanmış olan Lübnanlıların serbest bırakılması yanında bu toprakların da iadesinde ısrarlı.

Özetlemek gerekirse, İsrail ile Lübnan arasında sürdürülebilir bir ateşkes ve siyasi kompromiye varılması zor olacak. Ortadoğu, Lübnan dışında da birçok tehlikeli gelişmeye gebe. Bölge halkı, kendi hükümetlerinin ve bölge dışındaki güçlerin hatalarının bedelini daha uzun süre ödeyecek.
Yazarın Tüm Yazıları