Oktay Ekşi: Maskaralık...

Oktay EKŞİ
Haberin Devamı

Hiç akla gelir miydi, Ankara'da uzun yıllar gazetecilik yapan arkadaşımız Orhan Tokatlı, kendisini mesleğin biraz dışına çektikten sonra hepimizi atlatsın?

Anılarını yayınladığı kitapta Tokatlı, merhum Turgut Özal'a yapılan suikast teşebbüsüyle ilgili çok önemli bir gerçeği ortaya çıkarmış:

Hürriyet'te bugün geniş şekilde okuyacağınız hikayeyi burada tekrar edecek değiliz. Ama yine de bir özet vermek gerekirse... Meğer Turgut Özal'ın o gün ‘‘parmağına isabet eden bir kurşunla yaralandığı’’ iddiası tipik bir maskaralık, düpedüz bir soytarılık örneğiymiş.

Kartal Demirağ adında birinin Özal'a iki kurşun sıktığı 18 Haziran 1988 günü biz de orada yani ANAP kongresinin yapıldığı salonda idik. Olayın her anını yaşadık. Hatta bazı bakanların ‘‘ahmak’’ korumalarının 7-8 bin kişinin bulunduğu kapalı bir mekánda tabancalarını çekip sağa sola mermi yağdırmaları sırasında sırf mutlu bir tesadüfle yaralanmaktan veya öldürülmekten kurtulduk. Çünkü biz yere yattıktan hemen sonra tam arkamızda oturan bir bayan karnından vuruldu.

Neyse... Konu o değil:

O gün Özal'ın, parmağına kurşun isabet etmiş bir gazi rolü yapıp, dramatik bir nutukla kamuoyuna hitap etmesi ve günlerce kolunu taa dirseğinden askıya aldırarak dolaşması da tipik bir Özal hafifliği imiş.

Tıpkı merhumun 1986 yılının ocak ayında -içinde bizim de bulunduğumuz- bir gazeteci grubunu Gökova Körfezi'ne götürüp de ‘‘İşte bakın bizim demokrasi anlayışımız budur: Sizleri buraya yani Gökova Körfezi'ni mahvedeceği ileri sürülen Yeniköy Termik Santıali'nın yapılacağı yere mahsus getirdim. Halkla konuşun... Uzmanlarla konuşun... Kendi görüşünüzü söyleyin... Santralın yapılıp yapılmayacağına ona göre karar verilsin’’ demesi gibi.

Sonradan öğrendik ki biz götürülünceye kadar karar çoktan verilmiş. Hatta ihale bağlanmış da komisyonlar bile çoktan alınmış. Bizler de bir maskaralığın ortağı olmak üzere oralara davet edilmişiz.

Merhum biliyorsunuz pek marifetliydi: Ceplerinden ve şapkasından tavşan çıkarır gibi her dakika projeler üretirdi. Nitekim bir defasında da Houston'da hasta yatarken, Türkiye'deki bakanları kameraların karşısına oturtup ‘‘Tele-Bakanlar Kurulu’’ toplantısı yapmıştı. Çünkü onu Bakanlar Kurulu toplantısının ciddiyeti ve içeriği değil, şov kısmı ilgilendiriyordu. Ama iddiası tam tersiydi; yani her şeyin özüne önem verdiğini söylerdi.

Orhan Tokatlı'ya müteşekkiriz: Sayesinde Özal'ı bir daha andık.

* * *

Ankara C. Savcısı Sayın Tayfun Sağıroğlu, 10 Temmuz 1999 tarihli yazımda sözü edildiği şekilde Sayın Hikmet Uluğbay'ın intihara teşebbüs olayını övücü bir söz söylemediğini bildirdi. Aktarıyorum. O.E.



Yazarın Tüm Yazıları