ODTÜ ve Saraybosna

KİMİ detaylar, yaşamın akışı içinde yıllar boyunca aktarılacak, anlatılacak ’kıssadan hisse’ öykülerine dönüşür. Geçtiğimiz günlerde ODTÜ kampüsünde gezinirken, benim de yaşantımda yer etmiş böyle bir detay yeniden canlandı..

1990’larda, neredeyse bütün dünyanın arkasını döndüğü bir katliam, nefreti en ahlaksız biçimiyle kusan bir savaş yaşanıyordu Balkan coğrafyasında..

O savaş, Saraybosna’nın Markal semtinde 40’tan fazla insanın ölümü, 80’den fazla insanın yaralanması ile sonuçlanan Pazar yeri katliamı ile kazındı hafızalara..

1995 yılında savaşın artık son günleri sayılan bir zamanda, dönemin Başbakanı Tansu Çiller ile Saraybosna’ya gitmiştim.

Uçağımız kente inen ilk sivil uçaktı.

Hayatımda ilk defa gerçek ve çok ağır bir savaştan çıkmış bir kent görüyordum. Gördüğüm son kent olmasını dilediğimi hatırlıyorum..

BİT ŞAMPUANI

Gazetecilik güdüleri ile insani duyguların harmanlandığı nadir anlardan birisini yaşadığımı fark ettim. Her detay önemliydi. Pazar yerinde, sokaklarda gezerken savaştan çıkmış bir milletin nasıl tertemiz giysilerle dolaştığına şahit oldum. Büyük çoğunluğu kış mevsimini, cadde aralarındaki refüjlere ektikleri lahanaları yiyerek geçirmişti.

Sağlık Bakanlığı uçağımızın kargosuna, alabildiğince sağlık malzemesinin yanı sıra ’bit şampuanı’ da koymuştu. Kente geldiğimizde, savaş boyunca tek bir bit vakası bile görülmediğini duydum.

Gülümsedim..

Delik deşik binalar, acılar, kokusu hala tüten ölüm.. Savaşın enkazı arasından yeşeren bir filizdi Saraybosna..

Arkadaşlarımızla uzun uzun bu coğrafyanın kültürü üzerine sohbet ettik.

Ama esas beni sarsan bilgi, kafilemize rehberlik eden Dışişleri görevlisinden geldi:

"Başta üniversitede öğrenim görenler olmak üzere, öğrenciler savaş boyunca küçük gruplar halinde nispeten güvenli evlere alınmış ve eğitimlerine olabildiğince devam etmeleri için çaba gösterilmişti."

İnanamadım..

Ateş altında ’ev okulları’..

SAVAŞ YOK

ODTÜ’nün güzelim sonbaharında gezinirken, gözlerim binalara değdi. Hangilerinin yıkılmak istendiğini merak ettim. Sonra ODTÜ’yü bir bıçak gibi kesmesi için inat edilen otobanın nereden geçirilmek istendiğini araştırdı gözlerim..

Saraybosna’da havan mermileri uçuşurken, eğitim için gösterilen özveriyi ve ’inadı’ düşündüm.

Kampus gençlik kokuyordu.

Ring bekleyen yurt öğrencileri, kimi yavaş kimi aceleci öğrenci adımları..

Bütün ihtişamıyla sonbaharı gördüm..

Çok düşündüm..

ODTÜ kaçak tezgah açan işportacıların peşine zabıta takılacak bir pazar yeri değildi.. İçinden otoban geçecek dağ başı, hiç değildi..

ODTÜ bizimdi..
Yazarın Tüm Yazıları