Nereden baktığınıza bağlı

KİTAPLAR bir süredir devam eden ‘Kıbrıs’ta verip kurtuluyor muyuz, yoksa tatmin edici kazanımlar mı elde etmek üzereyiz?’ tartışmasının bizim için hiç de yeni olmadığını söylüyor.

Lozan’da acaba çok mu ödün verdik, yoksa büyük bir diplomatik zafer mi kazandık sorusu hálá tartışılır.

Hoş her ülkede buna benzer örnekler çoktur.

Ama bizi şimdi, önceki gece İsviçre’nin Bürgenstock isimli yerleşim yerinde noktalanan Kıbrıs konusu, daha doğrusu Kıbrıs’ta devamlı bir barış düzeni kurmayı amaçlayan Annan Planı ilgilendiriyor.

Bürgenstock’tan gelen haberler, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın nihai metni oluştururken Kıbrıs Türklerinin sesine daha fazla kulak verdiği noktasında yoğunlaşıyor. Ancak bu gerçeği ne kadar yansıtıyor, henüz bilemiyoruz.

Türkiye, Avrupa Birliği’ne girdikten sonra bile adada 650 kişilik bir Türk askeri birliğinin kalmasına olanak tanınması; Federal yasama organı olan Senato’da Türk kesiminin 24 Türk tarafından temsil edilmesine ilişkin kuralın (Rumların Kuzey vatandaşı olarak Senato’ya girmesi gibi) boşluklarının kapatılması; iki toplumun siyasi eşitliğinin kabulü (Türklerin adada azınlık olmadığının tescili); Kuzey’deki devletin kendi iç işlerinde tamamen özgür olması gibi hususlar elbet olumlu noktalar.

Derogasyonlar yani Annan Planı’ndaki özel hükümlerin Avrupa Birliği hukukunun, ona aykırı hükümlerine rağmen yürürlükte olması konusu da önemliydi. Bu istisnalar varlığını hep koruyabilsin isteniyordu. O olmadı. Daha doğrusu Türkiye’yi tam olarak tatmin eden bir sonuca ulaşılamadı.

Yer olmadığı için öteki noktalara girmiyoruz. Zaten maksadımız planın analizi filan değil. Çünkü o daha çok konunun uzmanı olanların işi. Bizim değinmek istediğimiz nokta biraz farklı:

Biz varılan noktanın, o konuda değerlendirme yapan kişinin meseleye hangi noktadan başladığı gerçeğine göre değiştiğine işaret etmek istiyoruz.

Rauf Denktaş bu planı bugünkü haliyle beğenmezse haklıdır. Çünkü o Kıbrıs Türk halkı için sınırlandırılmamış egemenlik istemektedir. Öyle istemesi de gerekli ve doğrudur. Bir cumhurbaşkanının kendi halkının ve kendi ülkesinin kazandığı haklardan, topraklardan, yetkilerden vazgeçmesini isterseniz, o elbet isyan eder. Halkının ve ülkesinin çıkarının en iyi şekilde korunması, onun asli görevidir. Vatanseverliğinin gereğidir. Hele Denktaş gibi mücadelenin her saniyesini ve her tehlikesini sonuna kadar yaşamış bir kahramanın bundan başka bir tavır sergilemesini istemek haksızlıktır, insafsızlıktır.

Ama değerlendirmeye bir başka noktadan, örneğin Kıbrıs Türklerinin 1974 harekátı sonundaki durumundan başlarsanız, bugün uluslararası hukuk platformunda çok şey kazandığımız sonucuna vararsınız.

Biz 1974 harekátından sonra Türkiye, Yunanistan, İngiltere, Kıbrıs Türkleri ve Kıbrıs Rumları arasında düzenlenen Cenevre konferanslarını izledik. O tarihte Kıbrıs Türklerinin nüfusça yoğun oldukları bölgelerde kendi zabıta memuruna sahip olması bile hak olarak bize önemli görünüyordu.

Tamam 30 sene geçti, ama bugün 30 sene öncekinden geride değiliz.
Yazarın Tüm Yazıları